MARATON VE KORUNCUK

Hikmet Savatlı - 23 Kasım 2015

Sahte Süleyman

Hikmet Savatlı - 23 Kasım 2015

Öğretmenin vurduğu yerde gül bitmiyor…

Hikmet Savatlı - 23 Kasım 2015

Başta bilge önderim Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere annem Aytülü Akyarlı, babam Adnan Akyarlı ve biricik sevgilim Ayşın ‘ım ve diğer arkadaşlarımın öğretmenler günü kutlar, onların ışığından istifade eden herkesin kendini bilerek, emin adımlarla ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinden öteye taşınmasını Tanrıdan dilerim.

Gelelim bana (en sevdiğim kısım)

İlkokul hayatım boyunca her eğitim öğretim yılı başında Tanrıya dua ederdim.
“Allahım bir şeyler olsun da okul olmasın…”
Basmakalıp şekilde ezbere dayanıp dayak ile desteklenen sözde zamanın piyasa öğretmeni olarak nitelendirilen bir öğretmene (!) Düştüm! (Hani o kadar piyasaydı ki kardeşim Yagiz bile ona verilmişti)
Bir gün sınıf mevcudu 97 olan Celalettin Sayhan ilköğretim okulunda tüm sınıfın önünde beni yanına çağırıp
“Senin kırmızı kalemin olmadığı için ben sana kırmızı kalem aldım Savatlı!” Diyerek beni yerin dibine sokan ilkokul Öğretmenim Yıldız Coşkun’dan bahsetmek istiyorum.

Teşekkürler Öğretmenim ama sizden kalem alamam diyerek nazikçe reddetmiştim kendisini. Kaldı ki değil kalem alamamak fabrikasını kurardım!
Sen bilirsin ama sonra defterin muntazam olmazsa ne olacağını biliyorsun derken öğrencilere dayak attığı cetvele şehvetle bakmıştı.

Akşam eve geldiğimde annem öğretmenine kalem bırakmıştım sana verdi mi dediğinde kalemi bana kendisinin almış gibi söylediğini ve benim de kabul etmediğini söylemiştim. (Hani ben onun aldığı kaleme muhtaç değilim gibilerinden saçma bir gurur ile) o günden açılan defter ondan yediğim her dayakta biraz daha kabardı.

Güzel yazabilmek için hızlı yazamıyor, hızlı yazamadığım için teneffüse çıkamıyor tuvalet ve diğer insani ihtiyaçlarımı gideremediğim gibi öteki ders tahta siliniyor ben de arkadaşlardan defter isteme sürecine giriyordum.

Sonuç, sen teneffüse çıkıp koşacağına tahtayı yazmalıydın. –》Gelsin cetvel…

Çirkin yazı yazanların dayak yediği bir sınıfta dayak yememek için güzel yazmaya çalışırken yediğim dayak…

“tepesi” kelimesi yerine kendi defterime “tepsi” yazdığım için dayak…

Hanım Efendi’nin (!) Sevdiği öğrenciler vardı. Derste sobayı Üşüyorum diye önüne çeker onlara omzuna masaj yapmalarını isterdi… sen dondun mu öldün mü kim takar… (sınıfta palto ile oturmasak hadi anlarım)

Gözü kör olasıca bide sözlü niyetine nereye oturduysa arkasında masözü, elinde cetveli, önünde sobası gözlerini kısa kısa 9 kere 8 demez mıydı!

(Ulan zaten zor b*k yiyen! Bi cetvele bakıyorum bi havaya… Matematiği sevmiyorsam sebebi bu!)

Teneffüste sınıfın içinde koşan ve öğretmen gelene kadar konuşanları not edip öğretmene söylemesi için nöbetçi öğrenci uygulaması yapılır ve nedense ben ya koşar yada konuşurdum. (Niye yapıyordum hayret sıra yada masa gibi öyle beklemem gerekiyormuş demek)

Nöbet sırası bana geldiğinde intikam vakti gelmişti, beni yazanları unutmayarak ben de onların ismini yazdım. Tahtaya boyuma göre “SUSALIM ARKADAŞLAR” yazdım tabi kimse susmadı. Elimdeki not defterine gerçekten konuşanları da yazarak buna verdiğimizde (2 öğrenciydik) bu ilkyardım dolabındaki pamuk ile çantasından çıkardığı aseton ile ojelerini çıkarıyordu.
Bi listeye baktı bir tahtaya baktı

-“bunu kim yazdı?” dedi
-“Ben” demem ile birlikte önce elindeki pamuk torbası ile suratıma, sonra cetvel ile elime en sonunda şakaklarımdaki favorilerden çekerek diğer arkadaş ile kafalarımızı yumurta gibi tokuşturdu.

Olan yine bana oldu listedeki kimse dayak yemedi ben yedim. Bir daha da nöbetçi öğrenci olmadım. Onun yalakaları oldu.

İlkokul 3. Sınıfta özel Adana Gündoğdu lisesi açıldı ve ben oraya geçtim (yani annemler verdi) ama nasıl mutluyum. Aşağılık öğretmen yok ve sevdiğim, okul öncesinden bildiğim arkadaşlarım hep oradalar sınıf mevcudu 31 oh mis. Her şey yepyeni Allah Yunus Gündoğdu’dan razı olsun her şey 10 numara.

İlk ders bi baktım bu…
Moral oldu sıfır!

Her sene sonunda okul bitiyor diye ağlayan öğrencilerden olmadım hiç. Bilakis bana bayramdı…

Okuma bayramlarında kırmızı kurdelem hiç olmadı
“Ya yanlış okur ve dayak yersem diye heyecandan hiç okuyamadım”

Şimdi artık yok ama “andımız’ı” okul önünde okuyabilmek için araya adam koydum var sen düşün!
O da bir kere…

Nasıl bir insan (!) Teneffüste top oynuyor diye beş çocuğu cetvel ile sıra dayağına çeker hala aklım almaz…

Onca duanın ardından bu yine sobanın önünde ojesini silerken aseton alev almış ve alev topuna dönmüş mü?

İnan mezuniyetime kadar ilkokuldaki en güzel günlerim geçti…

Bugün yolda görsem 2 dakika bekle geliyorum deyip bir yerlerden bir Bidon gaz bulup üstüne döker ve gözümü kırpmadan yakarım seni…

Mezun olduktan sonra Yağız da bunun öğrencisi olduğu için bir gün ev telefonu çaldı. Ben açtım arayan bu…

Nasıl kibar (!)

“Efendim ben Yıldız Coşkun, mümkünse Ümit Hanım ile görüşmek istiyorum”

Ben hiç uzatmadan
-Anne telefon”

Ne konuştular bilmiyorum tabi Hikmet nasıl annem de işte ortaokul dersler basket yoğun diyor. (ben bilgisayar oynuyorum, dünya umurumda değil)

Annem konuyu biliyor oğlum bak yıldız hanim seni istiyor diyor ama ben yok de filan diyorum.

Neyse göz göze geliyoruz mecburiyetten alıyorum telefonu.

Buyurun diyorum…

Kadın bana diyor ki;

Ben senin sen olduğunu bildim, kendimi tanıttım sen neden benle konuşmadın deyince.

Siz olduğunuz için konuşmadım deyip yolun yarısında iyi akşamlar diyerek telefonu kapattım.

(Fırçayı yedim ama olsun)

Allah kimsenin evladını Yıldız Coşkun gibi ezbere dayalı, basmakalıp öğretilerde bulunan dayakçı öğretmenlere(!) Düşürmesin.

Yarın bir gün Aren Ege benim yaşadıklarımın 100 de birini yaşasın değil öğretmeni o okulu yakarım.

Pis kadın… Ahirette bana ve onca masum çocuğa attığın dayaklar senin yakanı tutar inşallah!!!

Allah seni senin gibilerle karşılaştırsın…

 

Hikmet SAVATLI | The Wisdom