Soru –Cevap!

Hikmet Savatlı - 19 Nisan 2015

Cımbız ve Ayna

Hikmet Savatlı - 19 Nisan 2015

Mini mini bir kuş…

Hikmet Savatlı - 19 Nisan 2015

Donmuş tu değil mi, pencereye konduğunda, aldın onu içeriye cik cik cik cik ötsün diye! Gel gelelim pır pır ederken canlandı, ellerin bak boş kaldı…

Çocukluğumuzdan başlayarak elimizden almaya başlamışlar umutlarımızı. Hayat sana sağ gösterir sol vurur demenin şarkılı versiyonu ile başlamışlar. Yılmamışsın! Yılmazsın da, hayattan hep beklersin. Bir kap su koyarsın, içilir mi içilmez mi telaşı gözetmeden, sokak hayvanlarına. Kimin rızkı olur bilmeden dönersin evine. Belki de bir evsiz nasiplenir sokağa bıraktığın ekmekten ya da çöpçü kılığına girmiş Erkin Koray gelir ve süpürür bıraktıklarını.

Doğanın kanunları acımasızdır değil mi? Güçlünün her zaman hayatta kaldığı ilginç bir dünya! Mini mini bir kuşu belki de pencerene konmadan bir senin sokağa bıraktığın suyu içme olasılığı yüksek olan kedi kaptı! Kurallar kanunlar hep biz insanlar için. Sınırda pasaport, sokakta/doğada gözünün yaşına bakmazlar. Kimse Tekir’e sormaz neden mini mini bir kuşu yedin diye! Mahkeme kapılarında tehdit edilmez Karabaş!

Çocukluk yıları hayatın en acımasız olduğu yıllarken, çocuk insanlığın en saf ve tehlikeli halidir! Neden mi? Doğallıkları acımasızdır da ondan! Bir kedinin kuyruğuna teneke bağlayan da mahallede bir evin camına taş atan da sensin, benim…

Meyve veren ağaç taşlanır!

Peki, ama neden?

Niye böyle bir gereksinim duyar ki insanoğlu? Şeytan taşlamaya giden hacı kafilesi şeytanın başını ezeceğim diye gaza gelip nohuttan büyük cevizden küçük taş atacağı yerde neden kaldırım taşı kadar büyük taşı, şeytan yerine karşısındakine atar ki?
Sana meyve veriyor bu ağaç bunu neden taşlıyorsun?

Nedensiz… Sebepsiz…

Oldum olası apartman dairesi sevmedim. Hep hayalim bahçe içerisinde bir evimin olması. Çocuklarımın orada koşması, Pazar sabahları sallı soplu kahvaltılar, çocuklar çimlerde koşuyor vs… Eski evler görürüm gittiğim yerlerde, hep içim acır onların terk edilmişliklerine. Zamanında şen kahkahaların atıldığı, o evler şimdi yapayalnız. Camları kırılmış, talan edilmiş, boyası dökülmüş harap olmuş.

Bir an, o ev olduğunu düşün!

Penceresine konan mini mini bir kuşun yaşayamayacağı o evi, kırılmış camlarının kırılmış kalbin gibi olduğunu düşün. Bahçesinde çocuk sesleri yerine otların çıkardığı hışırtı olduğunu düşün. Kırık camlardan esen rüzgarın içerideki kapıları nasıl şiddetle çarptığını düşün! Bunca eziyete dayanamayan sıvanın nasıl çatladığını, boyanın üzüntüden gözyaşı gibi döküldüğünü düşün! Bahçendeki meyve ağaçlarını kendi zevkleri için kullanan ve onların kurumasına sebep olan o insanları düşün!

Sen bunları düşün ki; anlayabilesin hayatı!

İnan içimde küçük bir çocuk var, evinin bahçesinde insanların egoları ile değil kendi Legoları ile oynuyor. Hayaller kuruyor, umutlar besliyor, kendi kendine yetmeye gayret ederek. Bahçenin dışında legosu yerine egosu olan çocuklara aldırmayarak hayata dair umutlar besleyerek inadına, saflığını kaybetmeme korkusu yüzünden büyümüyor!

İstiyor ki hayat ona sağ gösterip sol vurmasın, istiyor ki mini mini bir kuşlar donmasın, istiyor ki egolar çarpışmasın. Susuyor hep! Atıyor içine dertlerini, zamanla o dertler filizleniyor. Gözyaşlarını içine akıtarak suluyor onları. Özen ile budayarak onlardan demet demek çiçekler, fidan fidan ağaçlar çıkarıyor. İnadı ile gülüyor hayata, taş atanlara, ille de güneş diyor bide! Kırıklarıma iyi gelir diyor, kırık camlarını onardığı evin penceresine asıyor o rengarenk çiçekleri.

Ben yine çiçek açarım, istedikleri gibi koparsınlar, dallarım altındaki gölgelerde sevişsinler diyor hala! inanabiliyor musun?
Senin de etrafında bıçağı direk kalbine sokarak acıdı mı diye soranlar, elinde bir taş ile, camlarını kırmak için, bekleyen çocuklar vardır illaki. Bırak onlar vandallıklarının keyfini sürsünler! Sen gittiğin bir yerde sokakta elinde balta ile yürüyen birini gördün mü? Ama her mevsim, her yerde güzel çiçekler var. Elinde taşla bekleyen çocuğun arkasına saklandığı yine bir ağacın arkasıdır.

Çocukluktan sana hayatı yanlış öğretmesinler, sen içinden çıkan cevherini işle güzel bir broş ya da kolye yap mesela. Unutma yakışmadı diyecekler, onu takmanı engellemek isteyecekler, ben sana inanıyorum sen kendine yakışanı yaparsın. Yaşın kaç olursa olsun o çocuk hep orada, ona sesleniyorum; Seni çekemeyen varsa anten taksın!

 

19/04/2015 tarihinde www.citymersin.com da yayınlanan yazım.

Hikmet SAVATLI | The Wisdom