Bakma tanımadığın insanların resmine, tanımadığın bilmediğin hayatlara burnunu sokma sen hiç! Kuş gibi uçar giderim diyordu ve dediği gibi bir sabah kuş gibi gitti… Sen baktıkça o resimlere gözlerin seni arayacak, tanımadığın insanlar arasında kendi anılarını bulacaksın. Kim bilir sana el sallayacaklar, sıcak gelecek muhabbetlerine oturmak isteyeceksin kim bilir gaza gelecek bir iki tek de atacaksın. Lakin yalnızlığının soğukluğu seni bir başına oturduğun o masada sımsıcak anılardan alıp götürecek! Evinin önünden geçerken, iş yerine giderken, her akşam birkaç şişe yuvarladığı meyhanenin önünden geçerken her zaman oturduğu gerek dostlarıyla gerek kendi kendine hayatı sorguladığı, küfrettiği, kahkahaları ile inlettiği sokaktan geçerken, hislerin boğazında düğümlenecek. İçini çeke çeke soracaksın: ‘neredesin?’ içini çeke çeke lanet edeceksin bu hayata ve gözyaşlarının sıcaklığında ısınacaksın. Hayatın akışında kendini bulduğunda yaşın onun yaşına geldiğinde belki tebessüm edeceksin! Kim bilir o tebessümde ne acılar olduğunu ne yaşanmışlıklar ne güzellikler olduğunu. Ve işte o gün öğreneceksin acı tebessüm ne demekmiş diye! Ağlarken güleceksin belki o yalnız başına oturduğun boşluğunda doldurduğun 2 bilemedin 3. Kadehine tokuştururken, boğazında düğümlenen tüm hissiyatını yutarken, bulacaksın kendini. Hayat bu kadar kısa mı diyeceksin belki. Bir grup sazcı gelecek yanına, bilmeden senin kim olduğunu, 3-5 sıkıştıracaksın ceplerine ve ‘çal’ diyeceksin… ‘neden saçların beyazlamış arkadaş!’…
Tanımadığın insanların resmine bakmayacaksın, anılarla kucaklaşmayacaksın, kaderine sövmeyeceksin belki ama bileceksin. Sen oradaydın, hayatı o noktada paylaştın birlikte yaşanmışlıklar geçirdin, hayatın anlamsız bir anında kuş gibi uçtu tarihin tozlanamayacak kadar yakın olan sayfalarına. Anılar seni götürmüştür belki çocukluğuna, ilkokulda çalan kapıya Dayım geldi diye koştuğun günlere gitmişsindir. Koku almayan burnunda onun kokusu vardır. Kulakların kahkahaları ile dolmuştur. Kim bilir deli bir doktorun yanlış bir menenjit teşhisi koymasına beş kala 39 derece ateşle yatarken senin doğum günün diye seni hasta hasta ateşin etrafında sırtında tur atan adamdır senin dayın? Arkadaşındır, derdini dinleyen, kardeşindir, elinden tutup doktora götürdüğün, babandır, nasihat eder, ustandır, sana iş öğretir, hayattır işte kısaca… Tespihin hala bende saklı, Sonbaharda savrulan yapraklar gibi savrulsak dahi seni anılarımla her yere götürüyorum, her kadehin son yudumusun evvel Allah…
Garip bir kış sabahı bir kuş gibi uçtuğunda bizlerden neler götürdüğünü bilemedin. O gün anladım ben bu hayatta en zahmetsiz şeyin ölmek olduğunu. Ölünün derdi mi olur ki? Evinde ağıt, kalanlarında doldurulmaz bir boşluk ve o boşluğu benim gibi, senin gibi acı tatlı tebessümlerle gözyaşları ile doldurmaya çalışmaktır ölüm.
Ama yinede sen bir umut bakacaksın resimlere bulamayacağını bile bile! Ve belki o sana diyecek(di) ki; ‘eşşoleşşek! Bunlarla mı uğraşıyon…’
Sadık Sisli/dayım anısına…
nasıl bir hasret, hani kendi cenazeme gelsen kalkar sarılım! işte öyle bi şey…
:.(
Hikö…



