Şaka şaka, şuradan dolmuşa bineceğiz, oradan metroya bineriz, hava güzel olursa vapura da binebiliriz!
Bi bisikletim olsa çocukluğumdaki gibi, sahilde dolansam, ya da bi parka gitsem ve cebimdeki kelimelerden kafama bir kukuleta yapsam. Hani şu üçgen şeklinde olanlardan, bir de sopa bulursam kendime kılıç yaparım. Hadi ama mızıkçılık yapma senin de burada bana katılman gerekiyor. Sana da bir kukuleta ve kılıç yapmalıyız. Şimdi iki korsan yan yana salıncaklara binerek geminin idaresi için savaş oyunu oynayacağız.
Ben kötü adam olabilirim, sonuçta iyiler her zaman kazanacak gibi bir durum yok! Hayır, yanlış okumadın! İstersen sen kötü adam ol, korsan işi göz bandı da ayarlarım sana eğer istersen, lakin mızıkçılık yapmayacaksan oynayalım. Sen hiç gazete kağıdından uçurtma yaptın mı? Ben yaptım…
Küçükken her uçurduğum uçurtma eninde sonunda beni terk etti ama ben hiç ondan vaz geçmedim, yaptım yeni bir tane, aldım yeni bir tane. Yazın yaklaşması ile birlikte uçurtmalar satılırdı sokaklarda! Yetenek fakiri çocuklar olurdu, uçurtma uçurmaktan aciz! Anne va babaları kollardı onları, beş dakikalığına kendi çocukluklarına giderlerdi.
Zamane çocukları bırak uçurtma yapmayı, uçurmasını bile yapmıyorlar artık. Anne ve babaları uğraşarak ona uçurulmuş uçurtmanın ipini ellerine verdiklerinde suratlarında “bu ne şimdi!” gibisinden bir ifade oluşuyor. Sen hiç yarım saat bir saat uğraştın mı? Bekledin mi şöyle yalandan bir rüzgar essin de uçurtmanı havalandırsın?
“Allahlım ne olur azıcık bi rüzgar olsun da uçurtmam uçsun, Amin” diyerek dua ettin mi? Ben ettim!
Ben ettim sen etme gibisinden söylemiyorum, yap ya da al ver evladının, yeğeninin, ya da arkadaşının oğluna bir uçurtma. Onu koştur, hayatı öğrensin! Bir uçurtma sana hayatı nasıl mı öğretecek?
Çok basit uçurtma uçarsa başarmış olacaksın, uçmuyor diye ağlayıp, pes edersen olmaz, yılmamayı öğreneceksin, ağlamamayı, kendi kendine yetmeyi öğreneceksin. Saçma sapan bir zevk peşinde koşarken yoruldum dememeyi, zevk almayı öğreneceksin. Yaş artınca insanın aklı başına geliyor, bir uçurtmadan bunca edebiyat çıkar mı bende hayret ediyorum ama bakmak ile görmek arasındaki farklardan muzdarip biriyim işte!
Uçurtma şenlikleri olurdu eskiden, Uzakdoğu işi büyük uçurtmalar gelirdi ve hastasıydım ben onların! Hep istedim bir tane, ama maymun iştahlı bir çocuktum. Evin bir köşesinde atıl duracaktı, bunu bende biliyordum babamda biliyordu. Yine de üzülmeyeyim diye kocaman uçurtmalar aldı babam. Gönlümce uçurdum, uçurduk…
Eli ile yüksekte tutardı ve koş derdi. Ben de Forrest Gump gibi koşardım. Uçurmaktan sıkılınca bir yerle bağlardık uçurtmayı, zaten bir zaman sonra uçurtma uçuran çocuklar arasında kimin uçurtması en uzakta olacak yarışmalarının sonucunda kazanan uçurtmasını elinden kaçırmayarak toplayıp evine götüren çocuktur!
Yazdan yaza uçurtma anılarımız olurdu ve üzerinden bir sene geçmesinden sonra her şey o uçurtmanın ipi gibi karmaşık bir hal alırdı. Kimisi eskirdi, kimisi düğüm olurdu, kimi yırtılır kimi kırılırdı. Kuyruklu, kuyruksuz, renkli, şekilli uçurtmalar… Ne güzeldi o günler! Ellerimi ip keserdi, canım acırdı acımasına ama tek korkum o uçurtmanın uçup gitmemesiydi…
Çocuklarını, yeğenlerini ya da arkadaşlarının çocuklarını tabletlere terk etme! Aman ne var gözümün önünde olsun deyip akıllı telefonunu onlara verme! Baba ben yüzme öğrenmek istiyorum, diyen oğluna yüzme aplikasyonu indirip al buradan bak böyle yüz! demeyeceğine göre, mayonu giyip denize inecek onunla suya gireceksin!
Çocukla çocuk olması zordur! Sen bu yaşında ağaca çıkamazsın, kovalamaca oynayamazsın belki ama onlar yaparlar. Bırak koşarken düşsünler, yara bereleri anlatacak anıları olsun…
(anıları olsun dediysem ağaçtan balıklama atlamalarına engel ol dememe gerek yok sanırım )
29/04/2015 tarihinde www.citymersin.com da yayınlanan yazım.