
15 Mart 1925 – 10 Nisan 2013
Zekiye Sisli Anısına:
Resimler anılara açılan pencerelerdir. Eskimiş fotoğraflardaki mutluluğa hüzünlenerek dersin ki keşke bizimle olsaydı.
Geçen sene Nisan ayının başlarıydı. 88 yaşındaki Nenem otururken koltuğun kolçağına çarparak kaburgasını kırmış, kırılan kaburga akciğerlerini yırtmış ve bu sebeple hastaneye kaldırılmıştı. Sabah8.30 civarı annemin telefonunu
-“Nenem iyi mi?” diyerek ile cevapladım.
Ne yazık ki iyi değildi ilk uçakla Adana’ya, eve uğramadan direk hastaneye gittim. Kafeteryada eş dost akraba masasına oturup onların dualarına eşlik ettim, güzel anıları dinledim. Sıdıka Teyzem kendini koyuvermiş ağlarken, Bahriye Teyzem elinde mendil ağlamamaya gayret ediyordu. Annem gayet sakindi, zaten şu yaşıma kadar annemin ağladığını pek az hatırlarım. Genellikle güçlü görünerek bizlere moral verir, ayakta kalmamızı sağlardı. Herkes birer ikişer yoğun bakıma çıkıp neneme moral vermeye gidenler, geldikleri zaman suratlarında kamyon çarpmış bir ifade ile geri gelip bir müddet sessizliğe bürünüyorlardı.
Aslında “Çocuklar beni böyle görmesin!” demişti. Solunum yetmezliğini önlemek için boğazı delindiği için zaten konuşamıyordu. Kimsenin görmez tarafından kayboldum. Yoğun bakım odasının önünde buldum kendimi. Oradaki bekleme koltuğuna oturduktan bir müddet sonra hemşire
“Zekiye Hanımın yakınısınız herhalde, içeri girmek isterseniz söyleyin.” Dedi.
“Teşekkür ederim biraz burada oturacağım.” Dedim. Ayaklarım beni içeri götürmek istemedi. O koltukta kala kaldım. Elimden gelen tek şey Allah’a sığınarak kendi moralimi yükseltebilmekti. Kendi kendime
“bekle nene, Aren Ege’nin gelmesine 5 ay var!” dedim. Kaldı ki çok istiyordum Ege’yi nenemin kucağında görmeyi. Çocukluğumda tüm kuzenler dedemin elini öpmek için sıraya girerdik. En küçük ben olduğum için en önde durur ilk parayı ben alır sonra sıranın arkasına tekrar geçerdim . Yine öyle olacak dedim ama olmadı…
Dayımla beraber nenem biraz eksilmişti, her bayram aradığımda “dayını bekliyorum!” demiyor muydu!” Çıkıp gelecek gibi sanıyorum oğlum bekliyorum bekliyorum gelmiyor!” diyor, hem hüzünleniyor hem de ağlıyordu.
Her bayram yaptığımız mezarlık ziyaretlerinde vasiyet ederdi
“Beni buraya, annemle babamın arasına gömün!” diye ve öyle oldu. Dört kolluda mezarına kadar sırtımda taşıdım, mezarına Ali indirdi, Dayım’ı indirdiği gibi. Dayı’mın mezarının kenarına oturdum. Yayla gezilerimiz, muhabbetlerimiz, yemeklerimiz ve dahası… Nice güzel anı!
Evine gittiğimizde artık oraya bir daha gelmeyecek, bayram yemeklerini artık yapamayacaktık. Dayı’m öldüğünden beri yapılmıyordu ama yine de olsun… Ardında 3 çocuk, 9 torun bırakarak. 28 sene ayrı kaldığı dedem Edi Poli Mehmet’e, 3 sene göremediği oğlu Sadık’a kavuştu nenem. Gada’larımızı alamayacak olsa da onlarla olduğu için ben mutluyum.
Yılını hatırlamıyorum… ilk kar gördüğüm zaman (ben hatırlamıyorum annem anlatıyor) karlara bakıp,
“Anne, Nenemin Çarşafları gibi bembeyaz!” demişim. Hala öyle düşündüğüm için nenem benim çocukluğumdur!
(Bizim çarşaflarımız da beyaz! Aman ha;))
Seni Çok Özledim nenem…
Hikmet