
Gelsin bakalım beynimin sandığına kilitlediğim çocukluk düşlerim…
Gün içi koşuşturmalardan, günlük gündemlerden uzaklaşıp insanın zaman zaman çocuğunun oyun sandığını döker gibi beynini ortaya dökmesi gerekiyor!
Kafa kazan ne yapmalı da boşaltmalı?
Hani her şeyimiz uygulama ya… Adım sayar, market listesi, facebook! Geçelim bu yardımcı materyalleri. Anı yaşayalım! Ne güzel manzara hemen telefonu çıkar! Çat, resim! Hayır! O anın keyfini önce sen çıkar… Kendini resmin içinde görerek doğa ile bütünleş!
Açılsa beynimizdeki sandık belki anıları tutamayacağız! Kim bilir derinlerden neler çıkacak? Belki tahta bir tren? Her bir aksamı tahta olan, renkli tekerlekli, ucu yeşil tahta çekiçle çakılan…
Veya uzaktan kumandalı bir sürat teknesi? Alındığındaki o coşku… O kadar heyecanlanmıştım ki bir hafta kutusunu açamamış hayallerimde yüzdürmüştüm! Kaptan Haddock gibi olmuştum
İçine pilleri akmış kablolu arabamdan söktüğüm parçalarla tebeşir şekillendirmek için kendime göre matkap yaptığım günler… Tahtadan heykeller yapmak için Bürücek’te yerlerde aradığım ağaç kabukları…
İlkokulda bilmem kaç kuruşa satılan aptal oyuncaklardan alabilmek için tellerin arkasındaki adama para yetiştirme çabalarım.
Ortaokulda kendimce derste sıkıntıdan yaptığım karikatür dergileri (çizimler değil dergi! Büyük düşünmüşüm :))
Ateşlendiğim bir 30 Ağustos gecesi beni sırtına alarak ateşlerin arasında dolaştıran, yağmurlu bir günde, deri ceketi ve üzerine parfümle karışık sigara kokusu sinmiş Dayı’m…
Büyük babamın aldığı, hiç kullanmadığım olta! (ki hala balık tutamam ama iyi yerim :))
Nenemin camdan filleri ile oynadığım oyunlar! (uzay istilasına çıkmış cam filler oyunum. Sanırım yedi olan sayı her oyunumdan sonra bir fil eksiliyordu… )
Çamlıyayla’da çamurdan yaptığım kap, sürahi, bardaklar…
İlk fotoğraf makinem…
Ve milyonlarca hayal meyal anı…
İlkokul üç ya da dört, Gündoğdu ilkokulu bando takımı seçimleri…
(her çocuğun başından geçen folklor maceralarını başka bir yazıda yazarım)
23 Nisan çalışmaları için çalışma yapılacak. Oldum olası nefret ettiğim ilkokul öğretmenim Y. C’den uzak olabilmek için değil bando takımı, filarmoni orkestrasında yan flüt yeri için bile uğraşacak ben hemen atıldım. Her ne hikmetse aynı hoca beden, bando, folklor, basket bilumum aktivitelerde eğitmen olarak başımızda dururdu. 3 hafta kala çalışmalara başladık. Davul, zil, trampet ve borazan çalınacak. Davul ağır, zil komik göründü! Trampet istedim, şansıma borazan düştü
O zamana kadar 3 lira civarında olan plastik borazan setleri gibi üfledik hepimiz. Tabi ne mümkün… Herhangi bir nota ya da ses bile çıkartamıyorduk. Çocuklardan biri ağlayarak borazandan trampete geçmek istediğini söyledi. (bu arada bando takımında olmayanlar öğretmen(!) ile beraber bir şeyler yapacaktı ki Freddy ile Elm sokağında pişti oynardım daha iyi!) Üç hafta durmadan çalıştık. O zamanlar Gündoğdu İlkokulu Barajyolu 5.5 durakta, dilberler sekisinin bitiminde, eski That’s it!’in karşısındaydı. ATO’nun önünden geçen, geliş gidiş tek şerit bir yol vardı, o yol çift yol olurken çalıştık. Toz toprak ve güneş, tek kötü tarafı öğle tatillerinde güneş tepemizdeyken çalışıyor top oynayamıyorduk!
Çalacağımız temel bir melodi, 5 para ver, 5 para ver, 5 para yoksa 10 para ver… Bilen bilir! 23 Nisan’dan bir gün önce, 5 Ocak Stadında provaya gittik. (Çimlere çıkınca futbolcuları düşündüğümü hatırlıyorum, topçu olmayı değil büyükbabam gibi Adanaspor’a başkan, babam gibi kulüp yöneticisi olmayı istedim). Bilmem kaçıncı hoparlörden protokolü geçerek, bilmem kaçıncı hoparlöre kadar borazan kaldırıp selam verecektik (bir çocuk için o demir borazan her saniye ağırlaşıyormuş bu arada). Ertesi gece burnumda bir sivilce çıktı, daha sonra gerisi geldi! Suçiçeği olmuştum! Ne törene katılabildim, ne de bando kıyafetimi giyemedim. İyi tarafı ise okula bir hafta gidememiş olmamdı .
Etraf dağılmadan sandığı toplamalı
Özetle;
Ne zaman bir 23 Nisan Töreninde bando görsem bu anımı hatırlarım. Dilerim Aren Ege böyle bir törene katılır ve ben onu alkışlamak için en önde olurum…
Bu 23 Nisan ailecek Ege’yi 23 Nisan Törenine götürdük. İlk çocuk bayramını daha yaşı dolmadan yaşasın istedik. Anlatmaya çalıştık, Atatürk bu bayramı çocuklara armağan etti vs. tören sırasında istiklal marşı okunurken oğlum beni parmağımdan yakaladı. Ve marş bitene kadar sıkıca tuttu. Çok duygulu bir andı benim için.
Orada okullarından getirilmiş ayakta bekleyen yorgun yüzlü çocukları gördükçe, çalışması gereken, çöpten kâğıt toplayan çocukların varlığını hatırladıkça içim burkuldu. Törene getirilen çocukları yorgun ve sıkılmışlardı. Neden? bu bayram onların neden biz büyükler onları parklara götürmüyor, ya da onlarla oynamıyorduk ki?
Ege’ler büyüdükçe 23 Nisanları ona daha bir coşkulu yaşatmalıyız! O gün onların günü ise imkânlarımız doğrultusunda onun istediklerini yapabilmeliyiz! İster Amerika’ya Disneyland’e götürün ister evinin köşesindeki parkta beraber salıncakta sallanın bu size kalmış…
Çocuğum olunca anladım ki beynimdeki sandık kilitli kalmamalı! Farz edelim anı biriktirmeye vakit bulamadın! Evladının anılarını yapmasında yardımcı ol! Onu bilinçlendir. Bilinçlendir ki sağlıklı bir yeni nesilde ve onların yaşayacakları dünyalarında bir katkın olsun.
Bilim, akıl ve bilgelik evlatlarımıza ve bize yön versin. Bizlerden ve ruhlarından aldıkları güç ile bütünlensin ve özlerindeki güzellik ile anılarını (bu noktada kendi geleceklerini) süslesin!
Sevgiler,
Hikmet SAVATLI