
Ben aslında tek gün kutlamalarını gereksiz bulurum.
Yılda bir gün anneler günü, bir gün babalar günü, bir gün sevgililer günü vs… gibi etiket günler kutlanmamalı.
Kimi çocuğun anası ya da babası tek bir insandır. Kimi çocuğun anası babası mezar taşıdır…
Sen, sen ol! Bir günlük sevme, hatırlama, anma kimseyi…
Aç kalbini o sevgi dolu insanlara; ruhu sevmeye ve sevilmeye değer herkese aç kalbinin kapılarını sonuna kadar. Bilemezsin yarın kim öle kim kala…
Sebepsiz kırgınlıkları elinin tersi ile itebilmek, aralardan küslükleri çekebilmek ve doyasıya kucaklaşarak sevgi sözcükleri söyleyebilmek önemlidir. “seni seviyorum” illa ki sevgiliye söylenecek bir kelime değildir ki! Unutmadan ekleyeyim bir kafede tost söyler gibi “hocam bize oradan iki sevgi çek aşk koksun!” da denmemelidir. Çekirdek bir ailede herkes birbirine sevgi sözcükleri sarf edebilmelidir.
Ne yazık ki tek porsiyonluk yaşıyoruz hayatlarımızı, elimizin üstüne kendi elimizi koyuyoruz, kalplerimiz stüdyo daire gibi olmuş. Eskinin büyük aileleri, kendi kabuklarına çekilerek kendi içlerinde kozalak gibi aile olmuşlar. Korkmadan bölünmeyi sürdürmüşüz. Yalnızlığımız diz boyumuzu geçip boğazımıza yapışmışken sosyal medya yardımımıza koşmuş!
Emsali görülmemiş yoğunlukta yazılar, resimlerdir; sessiz çığlıklarımızın sevgisizliğimizin şahidi. Sadece bir gün müdür anne sevgisi? Sadece 14 Şubatta mı gidilir sevgili ile yemeğe? Peki ya babalar günü neden Haziranın üçüncü pazarıdır? Seni karnında dokuz ay taşımış bir kadın için neden sadece bir gün bahşedilmiştir? Hiç düşündün mü?
Evladım sarılsana babana! Hayır, ben haziran ayının üçüncü pazarını bekliyorum tövbe sarılmam da seviyorum demem de! Örnekleri çoğaltmak gerekirse ben oğluma sarılmak için 23 Nisanı mı beklemem gerekiyor? Yok, öyle bir dünya…
Burada bahsi geçen üzerinde yaşadığımız dünya değil, senin içindeki dünya. Bir gün bir sabah çıka geldiğin gün, refleks bile olsa istemeden tuttun anne ve babanın elini. Yürümeye başladığında, senin anne/babana ya da çocuğunun sana koşarak geldiği sevgi dolu o dünyadan bahsediyorum. Memleketin haziran temmuz ağustos sıcağı gibi sımsıcak olan o büyük sevgiden bahsediyorum.
Evladın sana koşarken açmadın mı kollarını hiç? Tüm yorgunluğunu, derdini, stresini atmadın mı? Üzerinde bulunduğun dünyadan kopup onun kokusunu içine çekmedin mi? Kalbin taş olsa dahi eğer içinde ufacık, sevgiye dair bir tohum olsa bu sevgi ile filizlenir, sıcaklık ile baş verir ve o taşı param parça eder!
Hadi bakalım, yıkalım o stüdyo kalbin aptalca duvarlarını; ferah, kuzeyi güneyi açık büyük bir kalp inşa edelim. Bahçesine sevgi tohumları ektiğimiz, kalbimizin incisi eşlerimiz/sevgililerimiz, baş tacı annelerimiz, gölgesi yeten babalarımız, çocuklarımız, torunlarımızın koşup oynadığı; sevgi dolu bir hayat inşa edelim.
Sosyal medyadan iki satır bir kalp göndermekle, günü birlik kutlamalardan değil, kalbini sevgi dolu avuçlara bırakmaktan; toprak altına girmiş bir kalpten çiçek yetiştirmekten, mezar taşına sarılmış bir sarmaşıktan bahsediyorum.
Hadi bakalım 14 Şubatı, 23 Nisanı, Mayıs ayının ikinci ya da haziran ayının üçüncü pazarını bekleme! Bu yazıyı okur okumaz, hep beraber bir yere yemeğe gidin. Yemeği özellikle ortaya söyleyin ve illaki paylaşın, sohbet monolog olmasın ama! Sevgi sözcükleri kullanmaktan çekinmeyerek, yemeğin sonunda sarılarak ayrılın.
Vur deyince öldüren sevgi kelebeği olmaman; sevgiyi ve seni hak eden insanlarla paylaşarak, hayatı keyifle yaşaman gerektiğini hatırlatırım.
Kucak dolusu sevgiler…
Hikmet SAVATLI |The Wisdom