
Konu ben olmasaydım bu gün sadece sıradan bir gün diye düşünebilirdim. Güne sakin bir yerde başlamak uzun kahvaltılar yapmak yerine ayaküstü iki lokma yer bi pozisyonda bir gözü açık bir şekilde işe gelir halde buldum kendimi! Bu aslında olağan bir durumdu uzun yıllar boyunca istediği gibi yaşayamamış olmak insanın vücudunda travmatik dinlence ihtiyaçları yerleştiriyor. Uzun uzun yatmak, hiçbir şey yapmak da aslında bir şey yapmaktır. İnsan kendi isteyebildiği gibi yaşayamıyor! Sorun: kapitalist düzende zavallı vatandaşı borçlandırarak onun hayat döngüsünde gündemden uzak yemek ihtiyacını karşılamasını sağlayarak onu uyuşturmak. Toplumsal koyunların yaratımı bu süreçte meydana geliyor. Koyun olarak genetik kodlarımıza klon olduğumuzdan dolayı itiraz edemeyeceğimiz için senle son çizgide birini takip etmek zorunda kalıyoruz! Hal böyle olunca kılavuzumuzun karga olmaması için dua edip dinen kendi ruhunu arındırmaya çalışanlarımızda olmuyor değil… Bununla birlikte kesimhaneler gibi bekleyen bankaların kesim aleti olmuş kredi kartları!
-kredi kartı kesim tarihi!
-hesap kesim tarihi!
Fatura kesim tarihi!
Bilinçaltından su yüzüne vurmuş gerçekler! İnsanları keserek kendini idame ettiren bir sistemin içerisinde yaşamaya çalışmak tarifsiz duyguların esiri olmak gibidir.
İnsanlar neden yaşlanınca inzivaya çekilir? Hayat boyu kendini koruma altına almanın bir yolunu bulmaya çalışmış ve sonunda bir takım sorumlulukların altında ezilmemek için köprüden önceki son çıkışı alarak hayalini kurduğu dağlara kaçmayı başarmıştır(!) ya da başaramamıştır!
Üreme insanın doğal ihtiyacıdır dolayısı ile bir çocuk yaparak hayatına farklı açılarla yeniden konumlanma ihtiyacı hissetmiştir. Ben yanımda yönümde gezen insanların aşk çocuğu olduğunu düşünmüyorum. Zira bunu önlemenin birçok yolu var… Cahillik ya da kaza kurşunları zaten senin aşk çocuğu olma unsurunu ortadan kaldırır.
Çocuğu olana kadar insan hayata meydan mı okur? Yoksa yukarıda bahsettiğim sebeplerden hayattan kaçar mı o senin kendi mizacındır. Bir çocuk olmayan hayatına ne verebilir ki? Sana yeni amaçlar vereceği kesin ama bu amaçlar arasında yine özlediğin hayata koşamayacağın aksine yıllardır istediğin hedefin aksi istikametinde koşarak ilerlediğini gözlemleyeceksin. O güne kadar istediğin her şey için savaştın, kendi ideallerin için savaştın, yaşam gayen için savaştın, ergenlikte ailenle kendi hayatın için savaştın, evliliğin için savaştın, hayatla savaştın, savaşla savaştın… bu kadar savaşın içerisinde hayattan bir mola aldın, savaşma seviş dedin ve turnayı gözünden vurdun!
Sen artık babasın…
Tebrikler sürekli sana bağımlı olan bir canlı getirdin dünyaya, belki de sistemin işlemesi için bu bir gereksinim! Ateşte yanacak bir odun daha benim zavallı çocuğum! Anne ve babalık 18 yaşından sonra biter mi? TV’de gözüne sokulan saçma, yapay hayatlarla çakışan örf ve adetlerimizi bu kapsamın içine koyduğumuzda beklenen gençlik olası sonuca eşit midir? Bence değildir!
Bu yaşına kadar kendin için çalıştın, doğan gereği evlendin. Kiminin evliliği yazı tura gibi, kiminin evliliği ihtiyaçtan, kiminin ki çıkar, kiminin zaruret kiminin ise aşk… Hayat seni nereye götürse götürsün önüne her zaman aşman için engeller, ödemen için faturalar çıkaracaktır. Belki bu olay tanrının kuldan yaşam hakkı adı altında aldığı ufak bir abone bedelidir! Ama dedim ya bu sistem gereği, senin ihtiyaçların sistemin hızlanmasına yardım eder. Reklam sektörünün amacı zaten budur! Seni ihtiyaçlandırmak! Giydiğin iç çamaşırından, yediğin yemeğe, bindiğin arabadan kullandığın aksesuara kadar senin iliğindeki parayı çekip kurutmak amaçlı çarkları döndürme girişimdir. Armani ya da CK don giydin diye reklamlardaki o adam olacağını sanman için yapılıyor. 6 pack adam olacağım diye aldığın donun bizim Türk kası dediğimiz göbeğinin altında görünmediğini bile görememen çok normal! Çünkü sen zihninde o adamsın…
Her nerede olursan ol her ne şartlarda yaşarsan yaşa doğan gereği daha fazlasını istemeye mahkumsun. Memleketinin gettosunda bir mahallede yaşayan bir adamını yanına git ve ona sor?
-seni bu gecekondudan kurtarayım, gardırobunu sıfırdan dizeyim, bide altına son model şöyle en pahalısından bir araba çekeyim ister misin?
Vereceği cevap eğer o adam “Diyojen” değilse, pek tabi hay hay! Olur! Tabi ve akabinde benim bunun için ne yapmam gerekir olacaktır! Zaten bu durum şeytana ruhunun satılması kontratını kan ile imzalamak gibi bir durum doğuracaktır ve satır aralarında kişi nereyi imzalıyorum demektedir! İstersen şartları değiştirelim yine aynı memleketin en zenginlerinin oturduğu yere gidelim ve aynı soruyu soralım?
-seni bu evinden kurtarayım, gardrobunu sıfırdan dizeyim, bide altına son model şöyle en pahalısından bir araba çekeyim ister misin?
Vereceği cevap ki o adam zaten “Diyojen” değildir kesinlikle ilk adam gibi o da tereddüt etmeden evet diyecektir! Dedim ya bu aç gözlülük insanın(!) doğasında var. Her zaman daha fazlasını istemek… Dünyada ne lüksün ne de istemenin sonu yok. Ve tanrı seni bu sistemde bir noktada sessiz sedasız yanına alabilir, peki o zaman bana söyler misin? Nerede kaldı senin emeklerin? Nerede kaldı senin isteklerin? Hayatın boyunca uğruna çalıştığın her şey, kıt kanaat geçinme pahasına yaptığın yatırımlar? Olsun bakalımlar? Kırdığın kalpler? Nerede? Yok, artık gittiler…
Sen ölüsün… Yoksun bu sistemde, oyun dışı kaldın adeta! Atari salonunda cebindeki son parayla aldığı jetonla arcade oynayan çocuğun oyunu bitirmeye çalışırken kaldığı son canını kaybettiği hüznü yaşıyorsun. Evine dönemiyorsun, karına gidemiyorsun, çocuğunla oynayamıyorsun! Ve dahası belki istediğin hayatı yaşayamıyorsun!
Ölümden sonra hayatın varlığı ya da yokluğu, öteki taraftan haber alınmadığına göre, henüz muallakta! Bu çok açık, ölümden sonraki hayat için yapılan birçok rivayet ve dedikodu var ki insan kendi mantığına uygun olanı bu noktadan seçer miş gibi davranıyor.
Sen bu dünyada yaşarken öteki dünyayı da bi düşün? Benden istenen ne Allah yolunda namazımı kılıp Müslümanlığın şartlarını yerine getirmek! Hristiyan, Yahudi, ya da ateist olsam ne yapacağını bilen var mı? Bana göre bu durum çok daha karmaşık bir durum! Çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede yaşadığıma göre yıllar boyu birikerek bana aksettirilmiş rivayetlere inanmam beklenir! Koyun toplumunda yaşayan bir insan(!) olduğum için zaten benden beklenen sorgusuz sualsiz denilene riayet etmemdir! Şöyle ki; cennetteki hurilerden, şaraptan, rahatlıktan bolluktan ve dahası bu dünyada sana bahşedilmeyen her şeyin seni bulacağından söz edilmekte. E pezevenkler gittiniz de geri mi geldiniz demek geliyor içimden! Şarapmış, huriymiş eğlenceymiş! Sanki hurilerle takılmaya gitmiş, kafaları güzellemiş eğlenceye gitmiş çorbacıdan sekip benim karşıma düşmüş… Yok abicim bu tarz bi olay! Aklı olan kişiye bu mümkün gelebilir mi? Gelmez! Ama sistem bunun böyle olduğunu sana inandırmıştır! Hindistan’daki kast sistemiyle benzerlikler gösterir aslında. Kabul ediyorum geçişler yoktur Hindu sisteminde ama bizimkinde vardır. Garajında marihuana içen sivilceli bir ergen daha önce dünyada bulunmamış bir olayla çıkagelir. (ki sistem bu çıkagelişlerin kurgucusu, sponsoru ve tedarikçisidir) herkes tarafından çok beğenilir ve sivilceli çocuk dünyanın en zenginleri arasına girer. Biz diğer parya takımı ise onun sivilceli hayatında sivilcesini kimlerin sıktığını, garajındaki arabaların markalarına kadar okuruz! Sistemin pompalı silahıdır magazin, beyninin kıvrımlarını tokatlar içten içe bu sen olabilirsin der sana… Ne diyor Hint sistemi kastlar arasında geçiş yoktur! E peki ne vardır? Öldükten sonra meraklanma bu dünyevi ırgatlığından dolayı Ganesh sana kral bi pozisyon ayarlar! Sayısız tanrının bulunduğu Hint dinlerinde sanırsın ki Ganesh iş ve işçi bulma kurumunun başındadır! Diyeceğim şu ki dünya üzerinde bulunan tüm suni sistemler ana sistemin bir parçasıdır! Ve bunların özü seni sömürmektir.
Hayatı olduğu gibi mi yaşamak gerekir istediğin gibi mi istendiği gibi mi? Bu üç soru seni farklı yönlere götürecek noktalarda bıraktığından bu soruları kendine sorman senin açından faydalı olacaktır.
Hayatı olduğu gibi mi yaşamak gerekir? Bu senin beyninde kurguladığın hayatın ne olduğu ile doğru orantılıdır. Kimisi “nerede akşam orada sabah!” mantığı ile yaşayabilirken kimisi programlı hayatlar yaşamaktan hoşlanır. Bu kişiler sabah aynı saatte kalkıp akşam aynı saatlerde yatan, yemek yeme saatine göre saatini ayarlayabileceğin türden hayatlardır. Üçüncü tür ise genelde evli erkek hayatıdır, hayat senin değil de hayat arkadaşının istediği yönde şekillenir, bu bağlamda müzik dinlemeyi sevmeyen biri olsan bile kendini bir rock konserinde bulma olasılığın partnerine göre değişkenlik gösterebilir. Değişik şekildeki hayatlardan kendine zevkli olanlarını çıkarabilirsin. Sonuçta bekârsan hayat senin hayatını istediğin gibi yaşama şansın var. Kimseye karşı olmayan ve sadece kendine karşı olan sorumluluğun sayesinde hayat sana güzel olabilir. Gizliden gizliye bu üç grup birbirini kıskanır, programsız programlı olanı kıskanır, o ötekini kıskanırken beriki, ikisine birden imrenir. Aslında hepsinin istediği bir payda altında bu hayatı yaşayabilmektir. Bugün bir değişiklik olsun ben erken kalkmayım dediğin zaman bile vücudun sisteme adapte olmuştur ve seni bilinçaltında uyanmaya zorlar!
Sistem insan(!)ın mutluluğunda belirleyici unsurdur. Zaten bu üç soru sistem içindeki mutluluğunun belirlenmesinde katsayı bazında puanlama için kullanılan unsurlardır.
Hikmet SVATLI | The Wisdom