Bir umuttur yaşatan insanı…

Hikmet Savatlı - 12 Kasım 2015

İnsanlar

Hikmet Savatlı - 12 Kasım 2015

Doğanın Rönesans’ı

Hikmet Savatlı - 12 Kasım 2015

Yıllarca verilmiş temaları kemikleştirerek içselleştirmişiz;  Necip Fazıl’ın “Aslında yaprak sıkılmıştı ağaçtan, sonbahar bahaneydi…”demesi yetiyor sana.

31 Ağustos günü herkes ateş böceği! Vur patlasın çal oynasın, aman sabahlar olmasın diye yazlık kıyafeti ile gerdan kıran abiler ablalar; 1 Eylül günü o güzel eğlencede dekor değişmiş, koyu renk kıyafetleri ile Sessiz Gemi’yi söyler olmuş.

Resmi olarak ayrılık sezonuna girilmiştir; yazlıklardan, yaylalardan eve dönüş başlamıştır. Bu sebeple anla beni yaz aşkım! Gidiyorum, kokun hala üzerimde diye avutur sahte sevgililer birbirini. Arkadaşlar arası siz ne zaman gideceksiniz sorusunun sorulduğu günlerdir. Son kişi olursan sıkıntıdan patladığın için en güzeli ilk gitmekti…

Eve döndüğünde yazlıktan ayrılışın kokusunu naftalin gerçeği ile alırsın ve bir sonraki yaz için kimse sana en sevdiğin mayanonun üzerine olmayacağı gerçeğini söylemez. Sonbaharın gelmesi ile beraber beni en çok üzen şey “kışın dondurma yenmez” diye bir inanış vardı. Çok şükür bu inanış yıkıldı en çok buna seviniyorum.

Bu noktaya kadar her şey ayrılmak üzerineydi. Şimdi işleri biraz değiştirelim…

Yazlıktan dönüş üzücüydü doğru ama okullar açılıyordu! Çukurova Kulübünün arkalarında bir yerlerde tüm annelerin farklı okullar için sözleşmişçesine aynı saatte geldikleri içeri girmesi, içeride hareket etmesi ve dışarı çıkması hayli zor olan bir dükkandan okul kıyafetleri alınırdı. Anneler çocuklarını pazarda çalınmasın diye sıkı sıkıya tuttukları çantalarından gibi sıkıca tutarlardı. Tam merhaba diyecekken araya bir teyze girer, arkadaşın kaybolup giderdi.

Özellikle kendimizi bulma yaşlarında etrafımıza koza ördüğümüz zamanlardır yaz ayları. Sonbaharın gelmesi ile kozadan bir kelebek edası ile çıkarız. Güzel çocuklardık lakin hepimizin escargotik (salyangoz) bir havası vardı. Adana da şort giymenin “kısa pantolon” ile gezmek olduğunu ve gittiğin yerlerde seni ayıpladıkları zamanlardan bahsediyorum. Hal böyle iken yazın özene bezene uzattığın saçlarını kesmeni isteyen despot bir öğretmende beden bulan aptalca bir zihniyet ile karşılaşırdın ki en acısı da bu olurdu.

Maçları TRT’nin verdiği zamanlarda futbolun evlerimize dönüşüydü sonbahar. 5 Ocak Stadının Afrika çimleri sararmaya, tribünlerde üzerinde oturduğun karton ve altındaki beton ile birleştiğin, maçtan sonra koltuk denen şeyin rahatladığını fark ettiğinde anlıyordun her şeyi. Adana şartlarında bu iş stada gitmek yerine, sahayı gören apartmanlardan birinde oturan bir tanıdığın/akrabanın evine misafir olunmak da olabilir. Küçüklükten öğrendim ben Adana’nın Turuncu olduğunu, Dayım’ın baskılarına boyun eğmeyerek, büyükbabamın elinden tutarak her sonbahar maça gittim. Şehrinin takımını tutmayacaksın da ne yapacaksın! Kaç sonbahar geçti, uzaktan uzağa olsa da hiç ayrılmadık.

Kebaba dönüştü sonbahar. Adanalı olup da sevmeyen var mı şu mereti! Şimdiki gibi:

-“ Aman şekerim! öyle kebap da neymiş, ben füzyon seviyorum, şöyle biraz kaz ciğeri, erik ya da portakal soslu ördek, sebzeleri de wok tavada bir çevir tamamdır.” Diyen biri olursa ya burnuna tava ile vurulur ya da anlamsızca yüzüne bakılırdı. Yangında ilk kurtarılacak ilk beş materyal içerisinde mangal yazan memleketin insanı yazın mangal yapmaz mı? Hem de kralını yapar onun zevki ayrıdır. Evdeki kebabın tadı nasıl farklıysa kebapçıdaki kebabında tadı farklıdır. Çok eskilerden Onbaşılar, Mesut Kebap, Selahattin (Salah) Ustanın kebaplarından yemediysen çok şeyler kaybetmişsin.

Yıllarca bizleri yazın o sıcakta televizyon başında bekleten brezilya dizilerinden ve yazlıkta çeken Suriye kanallarından kurtulmaktı sonbahar. Yaşasın yeni yayın dönemi! Hoş geldin Pazar öğlen saatlerinde yayınlanan Görevimiz Tehlike ve akşam Kara Şimşek.

Ayrılık ayı değildir sonbahar, yaprak ya da ağacın bahanesi olması sebebi ile olan olmuştur. Bahsi geçen olay başka bir mevsimde geçseydi eğer ayrılıklarımızı ondan bilecektik. Birçok insanın aksine ben sonbaharı çok severim. Yaz kadar sıcak, kış kadar soğuk değil, ayrıca yerdeki yaprakların üzerine bastığında çıkardıkları ses hep hoşuma gitmiştir. Eh ne de olsa ova çocuğuyuz sonbahar bizlere iyi gelir.

Kulaklarında Vivaldi’nin Dört Mevsimin Sonbaharı ile o bahane bulan ağacı ve yaprakları getir gözünün önüne. Özenle hazırlanmış bir bale gösterisi gibi, yaprakların birbirleri ile cilveleşmelerini, rüzgarın onlara başka bir dans partneri getirmesini. Doğanın farklı kokularını, kahverengi tonlarının içindeki canlılığı görerek izle.

Bir yok oluş, gidiş değildir sonbahar; yenilenmenin başlangıcı, doğanın Rönesans’ıdır!

Hikmet SAVATLI