
Yalnızlık boylu boyunca uzanmış koyunlarına, ıssız saatler dolanmış boğazlarındaki tıkanıklıktır o bekleyiş. Gitmez o bekleyiş! Vuslata dair planları olmasa dahi; koşuşturmalara, kırıp geçmelere devam ediyor insan. Özdemir Asaf’ın da dediği gibi öleceğimizi bile bile yaşasak dahi hepimiz biliyoruz baki kalan bu kubbede hoş bir sada biliyoruz.
Gayemiz nedir?
Evrimlerden süre gelen hayatlarımızın son deminde, bundan yıllar sonra bizim için “ ne kadar ilkel yaşıyorlar” deneceğini unutmamalı. Mısırlılar, Yunanlılar, Romalılar, Türkler; tarih sahnesinin medeniyet kurmuş, yıkılmaz devletlerini kurarak hayata ve insana yön vermişler. Bizlerden basit zevkleri ve vakitleri çok oldukları kesin. Bu gün bile bir Aristo zihinlerde referans gibi durabiliyorsa, Roma savaş taktikleri askeri okullarda anlatılıyorsa, piramitlerin gizemi hala çözülememişse gayemiz sonsuz olmak, hoş bir sada bırakmaktan öteye gidememiştir.
Peki, sonsuzluk nedir? Sonsuz nasıl olunur?
Antik Yunanda başlayan çalışmalar çeşitli değerlendirme ve bakış açılarının ışığı ile kırılarak günümüze kadar gelmişlerdir. Bu noktada herkesin “sonsuz” kavramı ve isteği farklıdır. Günümüz kavramları ise ruhani açlığın esiri olmuş arzulardan ibarettir. Kimisi sonsuz sevgi isterken, paraya tapanlar sonsuz para istemektedir. Sonsuz çikolata isteyen çocuktan tut, sonsuz güç, kudret vs. isteyenleri doğal yaşamından zaten tanıyorsun.
Antik Yunan filozofları bu işin felsefi tarafında sonsuzluk kelimesini “zaman” gibi algılayarak “sınırsızlık” boyutunu vurgulamak için “aperion” kelimesini kullanmışlardır. (İşin matematiksel tarafını anlamadığım için oraya girmeyeceğim). İnsanlar kendilerini bu kavram üzerinde o kadar tüketmişlerdir ki, sonsuz yaşam çeşmesi ve bilimum efsaneler yaratıp onlara inanarak bu amaçta savaşlara girişmişlerdir. Kazanmış ya da kayıp etmişlerdir peki, sonsuz olmuşlar mıdır?
I.Jüstinyen, Kanuni Sultan Süleyman, Ramses, Büyük İskender… Sence bunlardan hangisi sonsuz olmayı başarmıştır? Medeniyet sahibi olan, lakin domatesin tadını bilemeden ölmüş insanlardan bahsediyorum. Sokrat, Cicero, Aristoteles, Akşemseddin bu gün birçok konuda yaptıkları yorumları ve fikirleri ile sonsuz olan, insanlardandır.
Burada ayrı bir parantez açma ihtiyacı hissediyorum, hükümdarlar sonsuz olamamış gibi bir durum ortaya çıkmasın. Dört medeniyetin aklıma gelen dört hükümdarı ve düşünürü kimileri fikirleri ile kimileri arkalarında bıraktıkları ile sonsuzluktaki yerlerini almışlardır. (listeyi uzatmak mümkün)
Demek ki sonsuz olunmaz sonsuzluğa isim bırakılırmış. Günü geldiğinde bir başkası o ismin üzerine kendi adını yazar ve hayat; her ne kadar bizler, zaman kavramını yaratarak onu ölçüp biçip şekillendirmeye kalksak da akıp gitmeye devam eder!
Peki, nedir insanların kahkahasındaki bu hüzün kokusu? Ve bu yazdıklarım ile ne ilgisi var?
Her başarının arkasında yatan hüzünlü bir hikaye, adanmışlık, kırık kalpler ve başarısızlık vardır. Thomas Edison’un ampulü bulmadan önce kırdığı camlardır o hüzünler, Leonardo Da Vinci’nin uçamayan makinasıdır o hüzünler. Başarı ile gelen kahkahaların içindeki gözyaşları; o yoldaki süslerdir. Bu sebepten hüzün kokar kahkahalar.
Beş kere yere düşsen dahi altıncı kere ayağa kalkmayı gerektirir. İnanmışlık ister, senden alır götürür ama sana katacağı götürdüğünden çok fazladır. Sonsuz başarı var mıdır? Ne yazık ki yoktur! Düşünceler dahi üzerlerinde konuşulup çürütülene kadar varlığını sürdürürken, başarılar yenisi gelene kadar akılda kalacaktır.
Ateşin, mumun, elektriğin, ampulün bulundukları tarihleri hatırlayabilirsin ama o noktaya gelene kadar ki başarısızlıklardan bir haber olduğun gerçeğini de unutma! Sonsuz yaşam olmadığından ötürü ölümün kapını çalacağını da elbet biliyorsun demektir. Burada bizlere (sana, bana yaşadığımız topluma) düşen, geride kalıcı eserler bırakabilmektir. Sanatçı, filozof ve ya bir ülkenin hükümdarı olmayabilirsin, evladına güzel huylar aşılamayı dene!
Nesilden nesile evlatlarımıza iyiyi güzeli aşılayalım ki; bir zaman sonra bilinçli bir toplum yaratma sürecindeki hayalimizin, sonsuzluktaki yansımasında kendimize birer yer edinebilelim.
Hikmet SAVATLI | The Wisdom