Eziğin Ağıdı

Hikmet Savatlı - 8 Mart 2016

Cehaletten Kurtulma Sanatı (CKS 100)

Hikmet Savatlı - 8 Mart 2016

Turunç…

Hikmet Savatlı - 8 Mart 2016

Biz Adanalılar turuncun kıymetini biliriz. Tabi memleketin içinde bulunduğu koşullar bu soruyu “nasıl bilirdiniz?” Sorusu ile değiştirmeye doğru koşar adım gidiyor. Reçelinden salatasına, ağacından şehrin sokaklarına her daim hayatımızın içinde turunç var.

Sokak arası top bulamayan ve onun yerine turunç ile top oynamayan çocuk var mı Adana’da? Bahçeli evlerin olduğu dönemlerde turunç ağaçların kurulan salıncak ile sallandı zamane çocukları. Yetmedi bir ova anaç yaptı üzerinden para kazanmak, geçim etmek için! Ticarileştirdik turunç ağacını ve Şehri Turuncu bu ağaç üzerinden ülkenin dördüncü büyük şehri oldu. Fabrikaları ev sahipliği yaptı, sanatçılar yetiştirdi. Akdeniz akşamları şarkıları sahilde yakılan ateş etrafından çok narenciye ağaçlarının altında söylendi.

Bakan çıkardı, memleketin yönetiminde söz sahibi oldu; sanayici çıkardı, şehrini dünyaya tanıttı. Şampiyon olamadı ama Adanaspor gibi bir değer yarattı.

O sene bu sene

Kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum fakat ilk gittiğim maç bir Adana derbisidir. Büyükbabamın götürdüğü, Demirspor ile oynadığımız ve 2-0 kazandığımız maçta aşık oldum ben Turuncu ve Beyaz renklere! O zamanlar iki takım taraftarları Kardeşçe yan yana oturur ve birlikte maç ilerledi. Kimse kimsenin gırtlağına yapışmaz eğlence abartılmadan dalga geçilir, güle oynaya maç sonunda dürüm yemeye gidilirdi. Büyükbabamın Adanaspor başkanıyken amcasının oğlu Demirspor’da yöneticiydi ve yıllarca her yaptıkları işi beraber yaptılar. Dayım koyu Demirsporluydu ve bizlerinde öyle olması için çok uğraştı ama aşk bu renklerden asla vazgeçmedim.

Takım Uzan’lara satılınca küskün aşıkları oynasak da yine de tribünlerdeydim, cop bile yemişliğim var. Büyükbabam ve babam sayesinde protokol giriş kartım olabilirdi lakin biletimi hep parası ile aldım. Takımımı lisanslı ürünü ile destekledim. Hatta bir seferinde kendime diye yaptırdığım eşofman çok beğenildi aynısı sonra takıma yapıldı. Hazır konusu açılmışken neden kulüp doğru düzgün bir store açmaz aklım almıyor? Oğluma şimdiden büyünce giyer diye aldığım kıyafetlerle doldu. Çocukluk hayalim hu takımın yöneticisi olmaktı. Zira ben sonradan Adanasporlu değilim ve bazıları turuncu diyemezken ben tribünlerde maç izliyor, büyükbabam başkanlık babam yöneticilik yapıyordu. Ne yazık ki bu treni kaçırdım sanırım…

Zaman geçti turunç üzerinde yükselen bu şehirde para, makam ve mevki el değiştirdi. Adanalının en kötü özelliği esasen memleketin sevmemesidir. Büyümek için başka şehirlere gitmek gerekir ve bu gidişler gerilemeyi yanında getirir. Zamanının ağları beyleri bu düzen hep böyle gidecek sandığından şehirlerine yatırım yapmak yerine pavyonlara yatırım yapmayı tercih etmişlerdir. Hal böyleyken para el değiştirince ne pavyonlar kaldı ne de eskisi gibi pamuk ağaları. Bir nevi Nasreddin Hoca gibi haberleri olmadan bindikleri dalları kesmiş oldular.

Memleketin tarım başkentinden, memleketin sıradan bir şehri olma yolunda basamakları aşağıya doğru hızlıca koşan Adana için güzel projeler yapmak gerekir. Uluslararası Portakal Çiçeği Festivali bu bağlamda çok güzel düşünülmüş bir organizasyon. Elbette eksikleri çok, önemli olan bu eksikleri görerek onları iyileştirmeye yönelik adım atmak olacaktır. Mesela adım başı beyninin kıvrımları dürten bir davulcu benim için kaçış sebebi. Bu sene yürüyüşe katılacak festivalcilerin kostümlerinin ve başvurularının incelenmesi bana göre başarılı bir uygulama. Diğer bir yandan festival alanı olarak düşünülen bölgelerde ortada araba olmaması gerektiğini düşünüyorum çünkü arabaları kaldırmak demek daha fazla insana yer açmak demek. Bu tip uygulamalar genelde “promenade” denilen trafiğe kapalı yollarda yapıldığından festivalin düzenleyicilerinin belediye ile bu konuyu görüşmeleri gerektiğinin altını ısrarla çiziyorum.

Amerika’dan bir örnek vermek gerekirse; Times Meydanı her yılbaşı için kapatılır. Meydanın bir blok etrafı polis tarafından kapatılır, güvenli bölgeye girecek insanlar daha önceden kutlama yapacakları yerlerden aldıkları bileklikler ile polis aramasından geçerek meydana alınırlar. Bilekliği olmayan kişiler ne yazık ki bu bölgeye sokulmazlar. Orada oturan kişilere belediye posta yolu ile bir ay öncesinden takacakları bilekliklerini ulaştırır, ayrıca polis noktalarına da isimlerinin olduğu listeyi gönderir.

Memleketin hali, patlayan bombalar beraberinde birçok korku ve kötü düşünceyi yanında getiriyor. Hayatın içinde en çok korkulan düşündüğünün başına gelmesidir. Umarım kazasız belasız bir festival gerçekleşir.

Festivalin sembolü olan portakal çiçeği biz üreticilerin ekmek kapısıdır. Gel gelelim bu ülkenin gündemi memleketin kapalı kapılarının arkasına kadar gidiyor. Tarım politikası olmayan, girdi maliyetlerinin tavan yaptığı, mevsimlerin şaştığı bir ortamda tabiat mücadelesi içerisinde bir ürün yetiştirmek ve o nu insanlara sunabilmek son derece zor. Uçak düştüğünde dalında 1 TL olan narenciye bir gecede 50 kuruş kaybetti, üzerine Rusya kapılarını suratımıza kapattı. Körfez savaşından dertli, umudunu Rus pazarında arayan Adanalı üretici için şartlar iyice zorlaştı.

Çiftçi, üretici ve/veya bu sektör içinde faal olan herhangi bir kurum veya kuruluş, satış pazarlığında bu şartları üretici önüne koyarak fiyat kırıp, gazetelere her şey güllük gülistanlık diye ilan veriyorsa; üretici değil de aracı kazanıyorsa, dünyanın en pahalı mazotunu kullanıp, teşvik edilen damlamalardan astronomik elektrik paraları ile iş çeviriyorsa ve çivisi çıkan bu düzene kimse dur diyemiyorsa ortada bir yanlışlık var demektir.

Zaman sadece üretici için değil, bu şehirde yaşayan herkes için birlik vaktidir! Esnafını, yerli üreticisini koruma ve kollama vaktidir. Belediye, yerli üreticiden mal alıp pazarda satabilir. Çiftçi birliği kooperatifçilik mantığı ile hareket ederek paketleme tesisi kurup ova malını toptan pazarlayabilir. Bunu yaparken kendi cebini değil üreticinin refahını düşünerek yapmalıdır. Yapmalıdır çünkü bunlar kent ekonomisini düzeltecek adımlardır. Bu adımları ne kadar doğru atarsan o kadar başarılı olursun. Şehrin ortasında kocaman bir göl ve iki nehir var, ülkenin üç tarafı su ile çevrili su sporları ile tek ilişkimiz rakının yanında balık yemek!

Anlat anlat laf bitmez, bu şehrin potansiyelini keşfetmesi için uyanmaya ihtiyacı var. Bunun için de kendi markalarını yaratması gerekiyor. Bodrum Mandalinası, Çeşme Limon Kolonyası etiketli markalara rastlayınca sinirlerime hakim olamıyorum. ADANArenciye gibi bir markamız neden olmasın? Eğer yerli üretici kollanmaz ve bu ağır şartlarda sahipsiz bırakılırsa; dalında 40 kuruş olan portakalı marketten 6 liraya değil de 10 liraya alırsın. Üzerine bir bardak su içersin, sonrasında da Uluslararası Narenciye İhracatı Festivalinde sabaha kadar narenciye suyu içersin! Zira kimsenin aklına gelmeyen narenciye suyu standları o zaman mantar gibi türeyecektir.

Bir turunçtan neler çıktı değil mi?

Fabrikaları kapandı, bakanı kalmadı, gözden düştü, çiftçilerini yiye yiye bitiremediler. Fikirlerinizi bana sosyal medya hesaplarınızdan yazın. Hep birlikte bu şehri yeniden ayağa kaldırmak için düşünelim.

Sağlık için, semt pazarından aldığın yerli malı narenciyenin suyunu içmen dileklerimle

Hikmet SAVATLI | The Wisdom