
Gece geç bitip sabah erken başlayan günlerden. Yeni güne bismillah diyerek uyanırken dileriz ki bu gün “dün”lerden daha güzel olsun. O sebeple uyandığımızda gün aydın deriz! Aydınlık günler dileriz birbirimizin karanlık dünyalarına. Ah Kronos ne vardı doğmasaydın demeyiz! Sümerlere, Mısırlılara, Yunanlara ve Romalılara sövmeyiz! Atasözlerimiz bile zamanın geçmesinden yanadır!
Sakla samanı gelir zamanı…
Sabreden derviş, muradına ermiş! (ki ben bunun sabretmekten gebermiş olanını severim;))
Demir tavında dövülür…
Yani diyor ki bekle kardeşim!
Peki, bizim atalarımız bekle derken başkaları ne demiş?
Hatırlamak için sordum Google’a…
Zamanlarını en kötü şekilde kullananlar, en çok, zamanın kısalığından şikâyet ederler. La Bruyere
Zamanın kaybolduğunu bilenler, en çok üzüntü duyanlardır. Dante
Zaman aklı, olgunluğu ve hizmeti artırmak için bize verilmiş en değerli sermayedir. Thomas Mann
Onlar ise zamanı dikkatli kullanmanı, bekleyeceksen bile kendi içindeki meziyetleri geliştirmeni öğütlüyor.
Kendini Bil! Bil ki; kendini ve meziyetlerini ne ölçüde geliştireceğini, pürüzlerini yontmayı ve öğrendiklerini başkalarına aktarman gerektiğini öğren…
Çelişki nedir?
Doğu-Batı sentezi ülkeyiz Mert, Savaşçı ve Cesur toplumuz! Peki, ben neden tarihimizde hiç batılı tarzı bir düello ile karşılaşmadım? Bizim sitilimiz genelde “pusu” kurmaktır. Tenhada kıstırmaktır, yalnız yakalamaktır, hatta yer ve saat verip bir kamyon adam götürmek hatta ve hatta oraya gitmemektir! Etrafımıza baktıkça neyin batılı neyin doğulu olduğunu anlamak hiç zor değildir. Toplumsal çelişkimiz bence budur. Genlerimize işlenmiş alt beyincik ile bizleri yöneten doğu kültürümüzdür!
Batılılaşmak illaki pantolon giymek değildir, ikinci Mahmut bu sebeple reformlarında başarılı olamamıştır! İnsanların beyinlerine giremediğinden, “bu pantolon şeytan icadıdır! Yakın bunları!” tabusunu aşamadığından başarısız olmuştur. Zaman içerisinde toplumsal bilinçlenme şekli olsa da başarılmıştır. Seneler önce fes Osmanlı topraklarına Fas’tan modernlik simgesi olarak getirildi. 1925 yılında Bilge önder Atatürk “hanımefendiler, beyefendiler bu şapkadır! Giyiniz” diyerek şapka devrimini gerçekleştirdi. Peki ya bugün? Ne fes kaldı, ne şapka…
Zaman’ın insanların olduğu kadar cansızların da hayatını aldığını bu suretle anlıyoruz.
(Eski Mısır Rahiplerine göre zaman; enerjinin yok oluşu ya da bir diğer anlamı ile dönüşüm sürecidir ve bu yok oluş/dönüşüm sonsuz olan Tanrı’yı simgeler. Azrail’e baba sen iki takıl beş dakikaya geliyorum diyen varsa o ayrı…)
Her Türk insanının içinde bir teknik direktör saklıdır (futbol bizim ata sporumuz ya).
-“tamam, hakem üç dakika uzatma verdi! Bitti bu iş…” hangimiz bu cümleyi kurmadık ki? Gel gelelim basket maçı olsa (ki o da ata sporumuz)
-“Hadi üç dakika kaldı! Henüz her şey bitmedi …”
Çelişki zamana ve olaya bakış açısıdır…
İlkokulda sevmediğim derslerde saniyeye içimden tezahürat eder aklımca gaz verirdim! Ne yazık ki o bildiğinden şaşmaz çizgisini bozmaz sakin bir şekilde dönmeye devam ederdi. Çoğu zaman duvardaki saat ve kolumdaki saati yarış ettirir geride olana kızardım. Sevdiğim derslerde de “n’olur yavaş, bu ders bitmesin!”
Nafile…
Atasözleri boş sözler değil, fakat çok takılmamak gerekli. Birinin ak dediğine öteki kara demiş. Zamanı ölçerek değil yaşayarak kullanmak gerekli.
Bir 17 Eylül’de, 53 sene önce, 62 yaşında bir başbakanın çocuklarından, karısından ve kendinden alınan ve 42 sene önce 6 Mayıs’ta, 25 yaşlarında gencecik insanların ellerinden alınan zaman aynıdır! (siyasi görüş ve duyguları bir köşeye bırakıp insanlık anayolunda birleşirsen daha iyi anlarsın)
Sistem bizi sürekli harekete zorlarken biz “yaşam kargaşasında” hayatlarımıza geç bırakılıyoruz!
“hadi çabuk”
“koş koş koş”
“acele!” (askercesi ivedi)
“acil!”
“şimdi değil!”
“sonra!”
“vaktim yok!”
Hadi gecikiyoruz… Neye ve kime göre gecikilir?
Hayatı yaşamalı, çıplak ayak ile kuma, çime suya basmalıyız! Hayata gecikiyoruz…
(zaman sadece birazcık zaman… belki yazının sonunu bile getiremeden sıkıldın )
Hikmet SAVATLI