Je suis Charlie

Hikmet Savatlı - 11 Ocak 2016

Sultan Ahmet’in başı duman…

Hikmet Savatlı - 11 Ocak 2016

35 yaşında ihtiyar bir çocuk ruhum

Hikmet Savatlı - 11 Ocak 2016

Sokakta yürüyorum, ellerim ceplerimde.

Hava sıkıntılı, yağmur yağdı yağacak. İleride gürleyen bulutlar görüyorum. Görsen bulutlar benden yüklü. Birden bir şimşek patlayıveriyor, aralardan görünen güneş görünmez olurken bulutların rengi kurşuni gümüşten siyaha doğru dönüyor. Yağmur yağdı yağacak; rüzgar, o tarafa gitmemi istemezmişcesine yerden aldığı kurumuş yaprakları üzerime savurup yürümemi engelliyor!

Aldırmıyorum…

Aklımda tek bir şey var yağmurun altında sessizce yürümek. Saçlarımın arasına giren ilk damladan, kafatasıma değen tüm damlaları hissettiğim zamana kadar, belki kendimi, kim bilir alkımı toplayıncaya kadar yürümek.

Dükkanının önünde sigara masası olan esnafların arasından, şuursuzca vitrin bakan teyzelerden, sokakta bir tek kendileri varmış gibi yürürken bir anda duran inşalardan birer ikişer sıyrılarak yürüyorum. Çocukluğumdaki gibi, kendimi son sürat bir spor arabanın içerisinde saçları uçuşur vaziyette araba kullanırken buluyorum. Şimdi ünümde yürüyen şu kamyon teyzeyi geçeceğim vitesi küçültüp adımları hızlandıralım!

Karşıda elinde çay ve sigara ile bekleyen motosiklet kılıklı amcaya dikkat et…

Sonunda onları geçtin büyüt vitesi uza… Derken aklımdan bir arabanın motor sesini çıkartmayı ne kadar özlediğimi bilemezsin. Evet, arabam var, evet bunları araba ile yapabilirim ama bunları hayal gücü ile yapmayı özlemişim.

Toprak kokusu gelmeye başladı bir yerlerden demek ki yağmur rüzgar ile yaklaşmaya devam ediyor! Ne güzel kokar o yağmur vakti toprak? O kokuyu içine çeksen hatta kavanozlara koysan da sıkıldığında açıp açıp koklasan? Ne güzel olurdu diye düşündüm.

Dün akşamdan kalan su birikintileri arasından geçerken, usta bir slalom yarışçısıydım. Üstümün başımın temizliğine her zaman özen göstermiş ve kirliliğe tahammülü olmayan biri için bu su birikintileri çok tehlikeli olabiliyor. Hatta yol kenarında bekleyen birinin üzerine yağmur gibi sıçratılması daha tehlikeli olurken sıçratan bunu bir komedi filmi izlercesine kahkaha dolu bir program gibi bulabilir.

Ve işte o an,

İkinci dünya savaşından bomba bırakan uçaklar görüntüsü eşliğinde ilk bomba gibi gelen bir yağmur damlası, hem de tam saçımı ayırdığım noktaya isabet etti! May day may day! Saklanacak bir yer bulmak gerekiyordu, eğer damlalar hızlanırsa yapacağımız görev tehlikeye girebilirdi. Masası olmayan bir büfenin önünde siper aldım. Yağmurun hızlanmasını ve birden altına girmeyi hesaplıyorken büfenin bir sosisli sandviç satan yer olduğu kokusu burnuma geldi. Arkamı döndüğümde çocukluğumda okuldan kaçarak gittiğim sosisli dükkanı geldi! İçeride masa yok, ayaküstü…

Çocuk olmak ne kadar güzel, sandviç yapıyor musunuz diye şu yaşında sorsan; yok roket yapıyoruz aya gideceğiz cevabını alırsın. Ama çocuk olarak sorduğunda en kralını yaparız ağabeyciğim diye mutluluk verici bir cevap alırsın. Koy abi bol sos ve turşu (Almanyalara kadar gidip ne sosisliler yedim o murat büfe gibisinden yemedim).

Elimdeki sosislinin kokusu yağmura toprağa karıştı. Dünyanın en kısa mutluluğuydu bu sosisli. Atari oyunu gibi bitince yeniden jeton atmalısın ki aynı zevki yine alabilesin.

Yağmur iyice hızlandı, dünden kalan su birikintileri göl oldu, artık ayağının altından akan bir deniz var ve ben Musa gibi denizi ikiye bölmeye çalışıyorum. Elimdeki sosisli bitince yağmurun altına çıktım ve su birikintisinin üzerinden büfede sıra bekleyenlere baktım. İçimden bakın ben suyun

Zerinde yürüyebiliyorum diye bağırdım. Oysa onlar ayakları prangalı kürek mahkumu gibi sırtları dünyaya dönük sıra bekliyorlardı.

İşte suyun üzerinde yürüyerek ayakkabısının kirlendiğini hiç umursamayan ben! En sevdiğim şey, yağmur bana yağıyor!

Ve ben biliyorum ki bu yağmur geçtikten, güneş açtıktan ve kuruduktan sonra beni budayanlara inat yine yeni yeniden sürgün vereceğim!

Hikmet SAVATLI | The Wisdom