Cote D’Azur

Hikmet Savatlı - 24 Şubat 2016

Eziğin Ağıdı

Hikmet Savatlı - 24 Şubat 2016

Keşke hayat sosyal medya kadar basit olabilse…

Hikmet Savatlı - 24 Şubat 2016

Yakın-uzak pek çok insanın birbirini takip ettiği bir zaman akışında hayatın gerçekleri olduğu gibi bir arada akıyor. Kahkaha dolu bir anı, sonra bir ameliyat, kayıp aranıyor, memleket elden gidiyor, bir gazete kupürü, doğum ve ölüm…

Parmağının tek hareketi ile karmaşık yaşamlar arasında istediğin gibi gezebilir, yorum yapıp beğenebilirsin. Sen ne anlatmak istersen, dinleyen/okuyan/beğenen mühim olmadan paylaşım yapabiliyorsun. Bakış açısı sana kalmış ister hislenerek, ister hasetlenerek! Sıkıldığın yerde iki satır altta başka birinin dünyası var.

Giderek bencilleşen ve umursamaz olan bir toplumun doyasıya paylaşım yaptığını görmek heyecan verici; zira yeri geldiğinde en yakınına söylemediğin bir haberi paylaşıyorsun.

Bak ben Everest’in tepesindeyim, hey ben denize giriyorum, bak ne yiyorum, bak bugün ne oldu, bak bu kedi kayıp…

Hepsini ve her şeyi paylaşıyorsun. Yeri geliyor, aa! Şekerim bilsek biz de geliriz diyerek sitem; ayy çok güzelmiş diyerek anı üzerinden katılım sağlıyorsun.

Takipçi ya da arkadaş sayılarına aldanıyorsun. Hatta benim en sinir olduğum fanatikleşmiş gruplar var. Robot gibi aynı haberi ısıtıp ısıtıp önüne koyuyor ve çaresiz kalma diyorlar! Paylaşım yaparak çare olunacaksa herkes her haberi sabaha kadar paylaşır. Tabi burası değişik insanlarla dolu bir coğrafya bir sorunun çözümü onun paylaşmasında olacaksa aman ben paylaşmayayım diyecek bir sürü insan mevcut…

Bir haberi bir yazıyı paylaştığın zaman o haberi/yazıyı özümsemiş olman, sosyal yaşamın dışında gerçek yaşamında da o bakış açısına sahip olman gerekir. Sokak köpekleri dışarıda aç susuz gibi bir paylaşım yapıyorsan mesela hayatının bir anında elinde mama sokak hayvanları ile ilgilenmen gerekli.

Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol…

Bu sana yıllar öncesinden bir tavsiye, uygularlar ve gereklerini yerine getirirsen şeffaflık kazanırsın. Tabi insanların olduklarından farklı biri gibi görünme çalışması bu memleketin ata sporudur bunu da sen benim kim olduğumu biliyor musun? Cümlesi ile açar Kanuni’nin Fransa Kralına yazdığı mektubun bir benzerini okunması ve kapanış kısmında buluruz.

Adı üstünde sanal dünya bu! Gerçeklerin dikenleri yok burada, iyice törpülenmiş. Menüyü açar ve seçersin “bana bu haberi gösterme” ve bir daha böyle bir haber almazsın. Tek bir düğmeye basarak sanal dünyadan çıkarsın o zaman realite ile baş başa kalırsın.

Hayatın sana sunduklarını sunuyor ama sanal olmasının faydalarını da beraberinde getiriyor. Sanal dünyada elinin tersi ile ittiğini gerçek dünyada itemezsin.

Düşün mesela; yanına bir derdi ile gelen bir arkadaşını başparmağın ile yukarı iterek bir anda yok edebiliyorsun? Ya da onu alıp başka bir arkadaşının yanına götürüp bir kopyasını bırakıyorsun?

Sanal dünyanın akışı gerçek hayat akışının sadece bir kesitidir. Yarın bir gün öldüğün ya da hasta olduğun zaman hastaneye/cenazeye gelecek insan sayısı takipçilerin kadar olmayacaktır…

Bu sebeple, sanal dünya değil gerçek hayatta paylaşım yapmak; ekrana değil insana dokunur olmak mühim!

Hikmet SAVATLI | The Wisdom