Kafam çok güzel…

Hikmet Savatlı - 3 Haziran 2015

Galiptir Bu Yolda Mağlup!

Hikmet Savatlı - 3 Haziran 2015

“Oku” diye ben demiyorum…

Hikmet Savatlı - 3 Haziran 2015

 Evet ben demiyorum, Tanrı diyor “Oku” diye ve ben sen okuyasın diye yazıyorum…

Neden bilmiyorum yazılarım zaman zaman beynimin karanlık tarafından çıkıyor hissine kapılıyorum. Aslında kolay değil sonuçta yazı yazmak benim için şu an yapmayı sevdiğim bir hobi gibi. Hani ekmek kapısı olur da strese bağlarsın anlarım. Uzun zamandır bir kitap yazmak istiyorum, ama gel gelelim bunun için pek fırsat bulabildiğim söylenemez. Hani yanında yönünde yayıncı varsa oturup konuşalım. Ben kafamın içindekileri kestaneci edası ile ısıtıp bir kese kâğıdında ona da veririm ve bakarsın o da senin gibi tadından yiyemez.

Çocukluğuma gidip gidip geliyorum, gitme gelmeler arasındaki kıvılcımları topluyorum onları atıyorum kazana, alev birden harlanınca işte ortaya bu tarz yazı, hikaye öykü vs. çıkıyor… Aslında kitap yazmak sandığım kadar kolay bir iş olmayacak. Öncelikle bana sıkı bir hikaye lazım ki derinlerde bir yerlerde var. Hatta bunun için sevgilim ile de oturup zamanında bayağı konuşmuşluğumuz var. Koşarak bana tertemiz bir bloknot getirerek, madem kitap yazacaksın şu konuştuklarımızı bir not edelim dedi. Oturduk ben anlattım o yazdı, konuştukça daha enteresan yerlere gittik. Kafamda bulunan on bilemedin on iki karakterin şekil şemal ve karakter analizini yazdı bana. Timeline oluşturduk, yer ve mekan için gezmelerimiz sürüncemede solucan süratinde kafama kazınsa da hala zaman zaman gittiğim yerlere o gözle bakıyorum.

Aslında her şeyim hazır lakin motivasyonum yok. Kocaman kitap mı? Roman mı? Kısa hikayeler mi? En sonunda yirmi öykülük  “büyüklere masallar” diye bir fikir doğdu içime bakalım. Şimdilik bahçede besliyorum. Tabi sen beynimin içerisindeki dikkat kitap çıkarabilir tabelasını görmediğinden içeride kopan fırtınadan haberin yok.

Karanlık taraftan bahsediyorum ya bu noktada karanlık tarafa narsistliği de eklemek lazım. Her ne kadar “ulan zaten kaç kişi okuyor yazdıklarımı!” diye fenalık geçirsem de kendim için yazdığımdan bunu da çok sorun etmiyorum. Yahu bi de başkalarının yazılarını beğenmeyim mi! (adana tabiri ile Zort çekerler adama, şaka şaka bazen yazdıklarımı beğeniyorum, yarıya kadar yazıp sildiğim de oluyor aslında)

Yıllar önce askerdeyken cam en iyi gazete ile silinir diye elime bir gazete tutuşturan astsubaya bir insanın emeği bu kadar ayaklar altına alınabilir dediğim için onlarca sayfa ile üç beş saat cam silmişliğim olduğundan gazete ve benzeri materyalleri, bekar evlerinde masa örtüsü gibi kullanılmasına ve dahi sadece kağıt olarak kullanılmasına karşıyım. Nasıl bir his, sanki biri senin hayatında attığın ilk adımın fotoğrafını elleri kirlenmesin diye 1.5 dürüme rulo yapmış, iyi mi!

Tanrı peygamber efendimize ilk yazılı metni gönderdiğinde ona “oku” diye buyurmuş ama aldığı cevap “ben okuma bilmem olmuştu”. Nihayetinde okuma bilmeden birden bire okumaya başlamıştır. O günden bu güne, Arapça bilmeden kutsal kitabı ezberleyerek “din alimi” olduğunu sananlar, okumadan kulaktan dolma bilgiler ile caka satanlar ne yazık ki toplumumuzun denizde kum kısmındalar.

Matematik derslerinde formül ezberledik yıllarca! Bir gün yüreği mangal bir hoca da çıkmadı, işte size formül şu soruları yapın… Mecburi ezberledim hiç biri aklımda değil bu gün, ihtiyacım olursa açar bir yerlerden bakar bulurum. Oysaki çocuklara işin mantığı öğretilse ya? Ama hayır, her yerde karşımıza çıkan “yassak hemşerim” zihniyeti ile sabun köpüğü verecek tohumları ektiler beyinlerimize! Anlamadılar, belki de bilemediler; sistemi ya da kendilerini sorgulayamadılar, demediler ki ben formülü yazsam da neyin ne olduğunu bilmeden bu soru çözülemez!

Her çocuk ilkokulda, din dersinde öğretmeninin kim Sübhaneke’yi okuyacak dediğinde muhakkak yırtmıştır kendini. Ben biliyorum öğrtminim, öğrtminim diyip hocanın gözüne parmağını sokmuştur. Şanslıysan sen kalkıp ezberini beyan ederdin. Senden sonrası zaten harap! Sübhaneke’yi kaptırıp gözleri dolarak hatim indirmeye, önündekinin arkasına saklanmaya gayret etmeye çalışan (ben dahil) çok çocuk gördüm. İddia ediyorum, bu yazıyı okuduktan sonra her gördüğüne sor, Sübhaneke’yi farklı telaffuzlarda sana okuyacaktır, sonra bu ne demek istiyor diye bir daha sor? İşte o sessizlikte Stromae söylüyor Alors on Danse…

(Kandırmasınlar seni, şunu diyor: Allah’ım! Sen eksik sıfatlardan pak ve uzaksın. Seni daima böyle tenzih eder ve överim. Senin adın mübarektir. Varlığın her şeyden üstündür. Senden başka ilah yoktur.)

Yazıların çok güzel ama çok uzun yazıyorsun…

Aslında toplasan bir, bir buçuk sayfa yazıyorum (hikayeler uzun tabi).  Sosyal medyada durum güncellemesi yapmıyorum ki! Düşün mesela adam ekonomi yazıyor, çok uzun yazıyorsun şöyle bir satırda toparla! Ben olsam ekonomi bombok yazar geçerim ne uğraşayım! Kabul her daim bir koşuşturma içerisindeyiz ve her türlü şeye vakit ayırıyoruz. Haftanın bir günü dizi izleme kardeşim al eline bir şeyler oku biraz! Çok zor değil kuantum fiziği yazmıyoruz yani…

Hikmet SAVATLI | The Wisdom