Evet değerli okurlar bir Ramazan ayıda geldi geçti. Şimdi önümüzde “nerede o eski bayramlar” klişesini irdeleyeceğimiz Ramazan ya da Şeker bayramının arifesindeyiz.
Peki, nerede o eski bayramlar?
Peki, burada ne kadar eskiye gitmemiz gerekiyor? Çünkü bir noktada, Türk toplumu olarak, bayramları İslami şartlar altında kutlamadığımız zamanlar var. Öncelikle şu bayramın bi adını koyalım Ramazan mı, Şeker mi?
İsim konusunda bile çeliştiğin ve esasen kutlama olarak ne yapman gerektiğini bilmediğin bir bayramı nasıl kutlarsın? Ritüeli belli olan bir gelenek ancak onu yapmayı bırakanlar tarafından unutulur ve bu unutuluşa atfen, kendi üzerinden insanlığı eleştirmek için söylenmiş olmalı “nerede o eski bayramlar” klişesi.
Yoksa bayram ritüeli, bu gün Barış Manço’nun Bu gün bayram isimli parçasında belirtildiği gibi basit ve bellidir; erken kalkılarak en güzel giyişiler giyilecek, taze kır çiçekleri bulunarak annelerimiz üzülmeyecektir…
Yaş geçince bayram namazına gitmeler olabilir. Büyükleri ziyaret ve gelenlere şeker dağıtma olağan Ramazan/Şeker Bayramı ritüelidir. Tabi büyüklere şeker vermek nasıl bir iş onu anlamadım, elin oğlu Cadılar Bayramında çocuklara şeker dağıtıyor, biz büyüklere dağıtıyoruz. Sonrada dönüp 23 Nisan çocuk bayramı bi tek bizde var diyoruz! E önce çocuğu bi insan, bi birey yerine koyup toplumda bir yer verip, destek olsak ya?
Bazı mahallelerde çocuklar bir araya gelir şeker toplamak için kapıları çalardı, nedense aldıkları şeker yerine, ya terlik ya da küfür olurdu. Biz toplum olarak veren, paylaşan seven bir toplum değiliz. Belki öyleydik zamanında ama bayram adetlerini bıraktığımız gibi, birbirimize güvenmeyi de bırakmışız. Bu sebepten toplumsal bütünlüğümüz yok denecek kadar az!
Herkes oruç tutacak ya da camiye bayram namazına gidecek diye bir kural yok, ama normal bir gündeki kalabalık, oruç tutanlar ve bayram sabahı kalabalıkları hiçbir zaman doğru orantılı olmuyor. Neyse dinsel bir sorgulama yapmak istemiyorum… Bayram namazını ramazan ayı içerisinde tutulmuş orucun son dokunuşu gibi görüyorum. Her bayram klasiği olarak, imam bu kalabalığı her daim görmek istediğini söyler. İnsanlar seneye görüşmek üzere safları terk ederler.
Bayram tatili kaç gün?
Bu soru Türk milli eğitiminin ve çalışan kesiminin atar damarlarında akan tatil özlemini körükleyen sorudur! Acaba hafta sonu ile birleşir mi? Sorusu ile birleşir ve genelde tatil uzun soluklu bir eğlenceye çevrilir. Eğlence dediysem, insanlar P(ijama) T(erlik) T(elevizyon) evde oturacak ve şekerim bayramda şuraya gittik buraya gittik diye birbirine caka satanlara inat kendilerini Acapulco sahillerinde hissedecekler.
Her ailenin kendi ritüelleri vardır, biz sabah erken kalkar ailecek kahvaltı eder, kahvaltının sonunda bayramlaşma diyerek üzerimizi giyinmeye kalkardık. Takım elbiselerimizi giyer, önce babam sonra annem ile bayramlaşır sonrada iki kardeş birbirimizi kutlardık. Arabaya biner, ailecek mezarlığa giderdik ve orası kalabalık olurdu! Ardından 10.30 11’e doğru, halamlar ile babaannemde bayramlaşmaya giderdik. Çocuklar şeker alın derdi, büyüdük birer sigara yakın bakalım kahve de söyleyeyim derdi. Bayramlaşma bitince ananemlere öğle yemeğine geçilirdi. Dayım tuğlada et ya da güveç tarzı bir şeyler yapardı! Uzatılmış yemekler akşam saatlerinde zorla eve maça yetişmemize sebepti. Dört kardeşti annemler, her bayram nenemi ziyarete gelenlerle beraber evde sürekli otuz kırk kişilik bir sirkülasyon olurdu. Sonra güzel Dayım vefat etti ve eski bayramlar 16 Ocak 2010 Cumartesi gününden önceye kaldı…
Annemler bir daha toplanmadılar, oğlunun ardından üç sene dayanabildi nenem, cenazesinin gününde evine gittiğimizde eski bayramlarımızı, kahkahalarımızı yâd ettik ve bir daha yerine gelemeyecek birlikteliğimizin tarih olmasına şahitlik ettik.
Evet, hala nerede diye soruyor musun?
O eski bayramlar, onları yaşatman için seni bekliyor…
-Bayramınız kutlu olsun Nenem ve Dedem-
-BAYRAMIN KUTLU OLSUN DAYIM-
Hikmet SAVATLI | The Wisdom



