Ruh ve Beden

Hikmet Savatlı - 12 Haziran 2015

Pazartesinin Suçu Ne?

Hikmet Savatlı - 12 Haziran 2015

Yaz Okulu

Hikmet Savatlı - 12 Haziran 2015

Hadi bakalım, pamuk eller cebe. Okullar bitti, okulların bitmesini fırsat bilen bebeler, evlerin içinde mayolarını giyip içlerindeki bitmek bilmeyen enerjiyi duvardan duvara koşarak harcamaya başlamışlardır.

Eskiden karne hediyesi olarak bisiklet vaat eden ebeveynler, günümüz koşullarında teknolojinin depara kalkması ile birlikte; Play Station, tablet,  Air Drone ve benzeri materyallerine bütçeleri doğrultusunda yöneleceklerdir. Her ne kadar çocuk gelişim uzmanları, evlatlarınıza koşullu başarı yaptırmayın, hediye için sınıf geçme hatalı dese de bana göre karne zaten bahane oluyor.

Tabi bu esnada sadece küçükler mi? Anne ve babalar içinde psikolojik bariyer ortadan kalktı. Eve gelen o karne anne ve babanın ev ortamında sürdürdüğü “önce dersler bitsin” hegemonyasını kırmış gibi görünse de, kitap okuma saatleri geldiğinde çocuklarının peşinden yine koşacaklar.

Dönem sonu olması sebebi ile mutlaka eve takdir ya da teşekkür getirmiş bir yakın bulunarak, onun üzerinden senin genel başarının sorgulanacağı bir hafta bekliyor. Ben öğrencilik hayatımda hiçbir hocayı tebrik ettiğimi hatırlamıyorum! Düşünsene hangimiz dedik ki? “Hocam sizi tebrik ederim bu eğitim ve öğretim yılında bana çok güzel şeyler öğreterek beni hayata hazırladınız, sağ olun var olun!”. Komşunun çocuğu kesin bunu da yapıyordur.

Bu yazıyı yazarken düşündüm hazırlığın iki dönemini de takdir alarak geçirmişim, bide bi ara lise bir de sanırım bir teşekkür almıştım. Onun dışında kalan tüm senelerde yılsonu performansımı tüm seneye yaysaydım her dönem takdir edilecektim. Çok da sıkıntı değil genelde ben her dönem sınıfı geçtiğimde kendimi takdir ettim! Aferin bana ne güzel de geçtim sınıfları, bu yüzden üniversite hayatım on sene sürdü! Aslında akademik kariyer yapardım ama anlayacağın gibi on yıl bir kurumda fiilen öğrencilik yapınca bi soğukluk oluyor.

Her dönem sonu elime tertemiz bir defter olarak karnede yazan dersleri ve o dersten aldığım sözlü, yazılı ve ne not varsa hepsini bir tablo haline getirir, ortalamasını çıkarır, çan eğrisinde sınıfın hangi konumunda olduğuma bakar ve hocalar ile konuşmaya giderdim. Matematik hocasının yanına gidersem, işi nasıl formüle ettiğimi sorar gidişatımın gelecek dönemlerdeki performansıma ışık tutmasını göz ardı etmemesini ister, kanaat ya da sözlülerimden bir tanesini yükselterek ortalamamı yükselterek bütünlemeye kalmamayı umduğumu dile getirip topu ona atardım.

Edebiyat zordu bak, onun için şuan aklımda olmayan binlerce şiir ezberleyip edebi yazılar okudum. Kaldı ki konu geniş olunca yapılacak sohbette saf dışı kalmamak ve aslında ben daha çok şey biliyorum ama “sussam gönül razı değil, konuşsam olmaz” perdesinin arkasından konuşarak müzakere sürecinde işi sürükleyen taraf olurdum.

Bu sırada komşunun çocuğu yazın okuyacağı kitapları belirlemek için öğretmeni ile filan görüşüyor olabilirdi. Ben ise bize verilen listeden filmleri olan kitapları seçer, okul başlamadan üç beş gün önce onları izler, sonra da ballandıra ballandıra anlatır ya da raporumu yazardım. Bir dönem üç ayrı dersten dönem ödevi almışlığım da var. Benimki ihtiyaçtan tabi, komşunun çocuğu ise okul birincisi olmak için dönem ödevi alıyordur, kesin!

Aslında fena da sayılmazdım, ortaokulda kompozisyonu benden çok iyi olan çocuklar vardı. Benim hiçbir yazım beğenilmez kompozisyondan hiçbir zaman tam puan alamazdım.  Zaman zaman hala yazılarımın b*k gibi olduğunu söyleyenler oluyor! Ne yapayım artık onlara yaranmak için yazmıyorum ki ben! Hayatın bir ironik tarafı işte burada, şimdilerde kitap yazmayı düşünüyorum! (N’aber Hoca ;))

Huckleberry Finn, Denizler Altında Yirmibin Fersah, Moby Dick, Tom Sawyer ve daha nicesi; ben bıkmamıştım bu kitap isimlerini her yaz görmekten. Beni çeken Jules Verne olmuştu, daha sonra yetmemeye başladı. Romanlarının filmleri çekilse aynı filmi beş altı kere seyretmiştim. Bugün Denizler Altında Yirmibin Fersah’ın filmi çıksın yine oturur izlerim. Hayallerimde yarattıklarım ile onların hayallerini kıyaslarım. İnan çok eğlenirim…

Bana göre şu yaz tatilinde çocuğunun hayal dünyasını genişletmesini sağla. Kabul ediyorum, deniz, kum, spor ve bitmeyen eğlence ve bitmek bilmeyen bir enerji var ortada. Şimdi karnesinde bir kırık not var diye bütün bir yaz odaya kapanıp o dersin kırığını tamir edecek hali yok ya! Bırak topa vursun, saklambaç oynasın, koşsun eğlensin. Mühim değil komşunun çocuğu Usain Bolt, George Hagi ya da Albert Einstein olsun!

Karne hediyelerine karşıyım, lakin illa bir şey alacaksan, bence, tablet al! Ama ona vermeden hayal dünyasına gizlice tohumlar ek, vardır bir tanıdığın bu işten anlayan. Kütüphanesine onun yaşına hitap edecek türden kitaplar yüklet. Varsın kitabı tabletten okusun…

Hikmet SAVATLI | The Wisdom