
Hepimiz zaman zaman hapşırıyoruz, hatta bilimsel olarak kalbimiz saniyenin bilmem kaçta biri kadar durduğundan dolayı hapşıran kişiye çok yaşa diyoruz.
Peki, cevap ne olmalı?
“Sen de gör” ve ya “cümleten/hep birlikte”
Çok yaşamak mı yoksa sağlıkla yaşamak mı önemli? Şimdi romantik bir şekilde neyleyim ben sensiz doğan güneşin ömrümdeki sabahını diye ortaya çıkarsam bana ne dersin? Peki, ya “olmaya devlet şu cihanda bir nefeslik sıhhat gibi” diyen amcayı nereye koymalı?
Çok yaşamak mı önemli? Yoksa hızlı yaşayıp genç mi ölmeli insan?
Allahım sen aklıma mukayyet ol,
Alzheimer, parkinsonizm gibi hastalıklar gelirse insanın başına? Yine de çok yamalı mı kişi? Tezat oluşturacak birçok örnek sıralamak olası. Ayaklarını kaybeden bir koşucu, kolunu kaybeden bir tenisçi Allah göstermesin buhran gibi lakin zamanla toparlanır her şey. Aklın gitti mi fena…
İlk önce fazla kullanmadığın kelimeler uçuyor aklından farkına varamıyorsun. Akabinde kullandığın kelimeler aklına gelmez oluyor. Zamanla biriktirdiğin onca anı, yaşanmışlık “hayat” dediğin her şey akıp gidiyor. Beki sen kimdin diyor bir baba evladına! Affedersiniz siz benim evimde ne arıyorsunuz diyor bir kadın kocasına… Böyle olayları duyunca/görünce Allah tasasız dert vermesin diyor insan.
Bu sebepten ben “sağlıkla yaşa” ya da “güzelce yaşa” demeyi tercih ediyorum. Laf olsun diye değil içimden geldiği ve inandığım için söylüyorum. Her canlı bir gün toprak olacak bu kesin bilgi ayrıca mezarlıklar “çok yaşa” denen milyarlarca beden ile doluyken bu da boş inançlarımızdan bir tanesi. Sen çok yaşa dedikçe karşındaki çok yaşayacakmış gibi gelir.
Oysa ölünce yaşam bitmez, sadece başka formlarda sürdürürsün hayat çemberinde yaşamını derdi bize işin felsefesini yapan abilerimiz. Ve biz, ağzı açık, bir ayağımız hayal dünyasında diğeri bu dünyada dinlerdik onları.
Yaşamanın şakaya gelmeyeceğini, bir sincap gibi büyük bir ciddiyet ile yaşamın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, bütün işinin gücünün yaşamak olacağı bir dünya kur diyor sana Nazım! Pek, sen ne yapıyorsun? Yuvarlanmak ve ya idare etmek için değil kendi hayatını istediğin gibi yaşamalı insan!
Hem sen diyorsun hem de sana söylüyorlar. İşte ben de kulağına küpe olsun diye yazarak gözüne sokuyorum. Bir daha hapşırdığında ve ya birine yaşa derken aslında bu hayatın senin olduğunu, yaşamı ne kadar ciddiye alman gerektiğini hatırlaman için üstadın şiirini de şuraya iliştireceğim…
Ova çocuğu isen bizim oralarda zeytin bitmez elbet, lakin sen yine de bir ağaç ek. İster narenciye olsun, ister sert çekirdekli. Hoş bu memlekette onun bile gölgesinde huzur yok ya…
Hikmet SAVATLI | The Wisdom
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yani ağır bastığından.
Nazım Hikmet